Home Uluslararası İlişkiler Doğu Akdeniz’deki Enerji Politikaları Çerçevesinde Türkiye ve Komşusu Olan Ülkelerin İlişkileri ...

Doğu Akdeniz’deki Enerji Politikaları Çerçevesinde Türkiye ve Komşusu Olan Ülkelerin İlişkileri | Önder Mehmet Eren

Özet

Bu makalede Doğu Akdeniz’in tarihi, stratejik ve enerji kaynaklarının önemine vurgu yapılmış ve bunların neticesinde bölgede yaşanan rekabete değinilmiştir. Genel olarak komşu ülkelerden ve bu ülkelerin Türkiye ile olan ilişkilerine değinilmiştir. Türkiye’nin bölge üzerindeki çalışmalarında ne kadar haklı olduğu tespit edilmiş ve başta GKRY ve Yunanistan olmak üzere bölgede yapılan hukuksuzluğa vurgu yapılmıştır. Türkiye’nin bu bölgede hakkına sahip çıkması gereği vurgulanmış ve yaptığı adımların uluslararası hukuka uygunluğu belirtilmiştir. Türkiye bunun bilincinde olmalı ve bu politikasını, hakkını elde edene kadar sürdürmelidir. Nitekim bu sayede geleceğe güzel bakabilir.

Abstract

In this article, was emphasized the importance of the historical, strategic and energy resources of the Eastern Mediterranean and in this context, was mentioned the competition in the region. Overally was mentioned  neighboring countries and those countries’ relations with Turkey. It was detected that how right of Turkey’s studies on this region and was emphasized that making lawlessness in this region especially including Greece and Cyprus. The Turkey have to claim the right on this region because all steps of Turkey is conforms to international law. The Turkey should be aware of this policy and should be continue until achieve this rights. Thus, it can look to the future well in this way.


Giriş

Doğu Akdeniz bölgesi tarihin her döneminde krallıkların, devletlerin iştahını kabartan ve hala önemini koruyan, ne ilk defa o bölgeye devletlerin ilgisinin yoğunlaştığı ne de son defa yoğunlaşacağı (Lewis, 2016) ve ülkelerin orayı elde etmek için büyük çaba sarf ettikleri bir bölgedir. Önemini zamanla yitirmek bir yana, her geçen gün yer altından çıkan elmas misali parıltısıyla ülkelerin daha da dikkatini çekmektedir. İlk medeniyetlerin kurulduğu bu alan, zamanın ihtiyaçlarına her yönüyle karşılık vermiştir. Sadece doğal kaynak bakımından değil kültürel ve dini olarak da dünyanın merkezi konumundadır. Büyük dinlerin doğma ve gelişme merkezleri de burası olmuştur. Pavlus, Şam üzerinden Hristiyanlığı bu bölgede yaymış, (Mahalli, 2014) Hz. Muhammed, Hicretini bu bölgede yapıp yine aynı şekilde Müslümanlığı bu bölgeden yaymıştır. Yahudilerin, bugün hala vaat edilmiş topraklar hayalleri bu bölge üzerinden geçmektedir. Keza bunların yanı sıra tarım, ticaret yolları, ulaşım bakımından önemli olması ve üç kıtanın merkezi konumunda yer alması nedeniyle tüm imparatorlukların dikkatini çekmiştir. “Verimli Hilal” (Yaycı, 2012)  denilen alan bu bölge içerisinde yer almaktadır. Dünyanın en verimli toprakları da bu bölge içerisinde yer almaktadır. Elbette ki her yönüyle zengin bu bölgenin elde edilmesi için devletler çetin mücadeleler vermiştir ve ilerleyen bölümlerde de görüleceği üzere, bugün de bu bölge egemenliği için büyük bir mücadele vermektedirler. Kimisi hukuksuzca bunu yaparken kimisi ise tamamen uluslararası hukuka uygun olarak kendi hakkını savunmaktadır. Bu bölgenin en önemli devletlerinden birisi olarak Türkiye’de bu mücadelenin içinde aktif bir şekilde yer almaktadır.

Tarihçe

Tarihin her döneminde çatışmalara sahne olmuş olan Doğu Akdeniz, her alanda yarattığı zenginlikler ile kaynağı bitmeyen bir kuyu gibi insanlığı, tarihin başlangıcından beri her yönüyle doyurmayı başarmıştır. Roma’dan Yunanlara kadar tüm imparatorluklar bu bölgeyi ele geçirmişlerdir. (Yaycı,2012:2-3, Lewis,2016:27) Bu imparatorlukların bölgeyi hakimiyetleri altına almak istemelerinin altında yatan neden, bu bölgeye hakim olup dünya ticaretini kontrol altına alma ve dünya hakimiyetinde söz sahibi olmak istemeleridir. (Yaycı,2012:3) Öyle ki, burayı ele geçiren hükümdarlar o kadar değer veriyordu ki, kendi koydukları isimlerle burayı adlandırıyorlardı[1] (Kaya, 2007). Emevilerle birlikte denizcilik Müslümanlarda önem kazanmaya başlamıştır. Kuzeydeki kimi sahiller dışında genel olarak Akdeniz’e hükmetmişlerdir. XII. ve XIII. yüzyıllarda olan haçlı seferleri neticesinde donanmalarda aksaklıklar meydana gelmiştir. Buna rağmen yine bu yüzyıllarda Suriye, Türk Memlûklular ve Mısır, Doğu Akdeniz’de belirli bir donanma gücüne haizdiler. (Yaycı,2012:3) Osmanlılar ise özellikle Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra denizciliğe önem vermişler ve Barbaros Hayreddin Paşa’nın (Hızır Paşa) “Denizlere hakim olan cihana hakim olur” felsefesinden hareketle denizci tarafını güçlendiren millet olarak karşımıza çıkmıştır. (Karamahmut, 1998) Osmanlı, bu bölgeye hakim olmak için haçlılarla çok kanlı mücadeleler vermiştir. Hegemonyasını kanıtlayan olay ise Kıbrıs’ı fethettikten sonra orayı adeta bir üs bir kale gibi kullanmasından sonra olmuştur. (Yıldız, 2008)

Doğu Akdeniz’in Stratejik Önemi

Öncelikle Akdeniz’in bulunduğu coğrafyayı açıklamak gerekirse; içerisinde Kıbrıs gibi çok stratejik bir adayı ve bunun yanı sıra Malta ve Sicilya adalarını da bünyesinde barındıran bir bölgedir. Ayrıca Hint Okyanusu ile Doğu Akdeniz’i birleştiren Süveyş kanalına ev sahipliği yapan bu bölge stratejik olarak çok önemli bir noktada yer almaktadır. Dünya’nın doğusu ile batısını ticaret yolu ile birbirine bir köprü gibi bağlamaktadır. Ayrıca Uzakdoğu – Avrupa hattını diğer bir önemli alan olan Ümitburnu’na göre 7000 deniz mili kısaltmıştır. Bu konumu önemini daha da artırmaktadır. (Şafak, 2/2019) Doğu Akdeniz bölgesi sadece komşu devletleri değil aslında dünyanın bütün güçlü devletlerini ilgilendiren bir alandır. Geçtiğimiz on yıla bakınca, tüketimi en çok artan doğal kaynağın doğalgaz olduğu görülür (İstikbal & Boyraz, Aralık 2019) Dolayısıyla gerek bu kaynaklardan yoksun olan devletlerin bu ihtiyaçlarını karşılamak gerek ise zaten hali hazırda kaynağı olan devletlerin bu kaynaklarla daha da zenginleşip ihraç ederek büyük kazanımlar elde etme isteği bütün devletlerin dikkatini bu bölgeye çekmiştir. Nitekim sadece Akdeniz’e sınırı olan ülkeler değil, Akdeniz ile sınırları olmamalarına karşın, İngiltere’nin sahip olduğu Ağrotur ve Dikelya üsleri Kıbrıs’ta,  ABD’nin 6. Filosu o bölgede ve Rusya’nın ise askeri gücü Suriye’de bulunmaktadır. (Algür, 2020)

Keza 2010’da başlayan Arap Baharı hareketini ve devamında olanları bu açıdan okumak gerekli. Bu bölgedeki ticari hareketliliğin büyük bölümünü yine aynı şekilde enerji oluşturmaktadır. Bilindiği gibi Avrupa bölgesi enerjiye bağımlı bir bölge ve ihtiyacı olan enerjinin yaklaşık yüzde 70’i bu bölge üzerinden Akdeniz’e ulaştırılmaktadır. Doğu Akdeniz, gerek Hazar havzaları gibi gerekse enerjinin ana noktası Ortadoğu gibi bölgelere yakınlığından dolayı, bu bölgelerden gelen enerjileri taşımada kilit rol oynamaktadır. (Bilgesam, 2013)  Ayrıca 2006’da BTC boru hattı devreye girmiştir ve bununla birlikte bu enerji trafiği daha da artmış, İskenderun Körfezi’ni önemli merkezlerden birisi haline getirmiştir.(Bilgesam, 2013) Son dönemde tahmin edilen ve keşfedilen enerjilerin büyüklüğü ve bu enerjilerin ihracı-ithali dolayısıyla yaratacağı büyük ticari hareketlilik de dikkate alınırsa bu bölgenin daha da önem kazanacağı açıktır.

Ayrıca dünyanın en çok gemi trafiğinin yaşandığı bölgelerinden birisidir. Dünya denizlerinin hepsi düşünüldüğüne çok küçük bir paya sahip olan Akdeniz’de, yılda tahmini 220.000’den fazla gemi geçiş yapmakta bu da dünya deniz trafiğinin yaklaşık 1/3’üne tekabül etmektedir. (Yaycı,2012:7) Bu kadar önemli ticari yollara, enerji ve onları nakil güzergahlarına sahip olan bir alanı korumak için de NATO’nun ‘’Etkin Çaba Harekâtı’’ ve “Akdeniz Kalkanı Harekâtı” icra ettiği bölgede Türkiye ise Akdeniz Kalkanı Harekatı’nı başlatmış ve Akdenizin korunmasında üzerine sorumluluk almıştır. (Yaycı,2012:10)

Doğal Kaynak Zenginliği

Doğu Akdeniz bölgesi, enerji keşifleriyle beraber bölgede arama faaliyetlerinin giderek arttığı ve bu suretle anlaşmazlıkların da arttığı bir bölgedir. 2008 yılında bölgede bulunan kayda değer miktarda doğalgaz ve petrol yatakları daha da bulunacağının habercisi olarak görülmüştür ki zaten ilerleyen zamanlarda yapılan araştırmalar sonucu bu ortaya çıkmıştır. Önemli bir stratejik bölgede yer almasından dolayı da bulunan kaynakların taşınması ayrı bir önem verilmesi gereken konu haline gelmiştir ki ileride detaylı değinilecektir.

Birleşik Devletler’in 2010’da yayınlanan bir Jeoloji Araştırmasına göre, bölgede 1.7 milyar varil geri kazanılabilir petrol, 122 trilyon fit küp (yaklaşık 3,420 milyar metreküp) geri kazanılabilir gaz kaynağı vardır. (WINROW, 2018)  Diğer yapılan araştırmalar neticesinde ise yeni keşfedilen ve farklı yerlerde 10-15 trilyon metreküp doğalgaz ve 2-3 milyar varil petrol olduğu tahmin ediliyor. (İstikbal, Aralık2019)

Ayrıca yapılan araştırmalar sonucunda Karadeniz’le beraber Doğu Akdeniz’de geleceğin enerji kaynağı olarak görülen gaz hidrat yatakları da mevcuttur. (Ocakoğlu, 2009) [2] Keza bölgede arama yapan NOBLE ENERGY şirketi, 33 trilyon metreküp bölgede gaz bulmuştur.

Böyle bir enerji varlığı ülkelerin iştahını kabartmaktadır. Birçok ülke bu bölgede aktif rol oynayıp bölgenin kaymağını yeme derdindedir. Kimisi uluslararası hukuka uygun bir şekilde bunu yapmayı planlarken kimisi ise pervasızca burada çalışmalar yapmaktadır.

Çoğu çalışmada dikkat çekmese de aslında enerjinin haricinde deniz mahsülleri açısından da çok zengin bir çeşitliliğe sahip olan Doğu Akdeniz’de, bu mahsüllerin ticareti de yapılmaktadır. Doğu Akdeniz’in mavi sularında kafes balıkçılığı yöntemiyle yetiştirilen çupra ve levrek cinsi balıkların ihracatından yılda 14 milyon dolara yakın gelir elde ediliyor. (Edeoğlu, 2018) Uluslararası hukuka göre, denizde bulunan bu kaynakları kullanabilmek için MEB yani Münhasır Ekonomik Bölge’nin ilan edilmesi gerekmektedir. Zaten Doğu Akdeniz’de dönen mücadelenin kilitlendiği nokta burası olmaktadır. Türkiye ne yazık ki hala MEB ilan etmemiştir ve komşuları bunu engellemek için veya hak ettiğinden çok daha küçük bir alana Türkiye’yi hapsetmek için mücadele vermektedir. Peki MEB ve onunla beraber Kıta Sahanlığı kavramları ne demektir.

(Can, 2019)
(Can, 2019)

Münhasır Ekonomik Bölge

Münhasır ekonomik bölge, kıta sahanlığı ile aslında kapsadığı alan olarak aynıdır. Ayrıldıkları fark ise münhasır ekonomik bölgenin kıta sahanlığına göre daha geniş haklar vermesidir. Bir kıyı devletinin denizle olan sınırı esas alındığında, denizin içerisinde bu sınırdan başlayarak 200 mile kadar varan ve karasuları dışında bulunan deniz yatağı, su tabakası ve onun toprak altındaki bu kıyı devletine bahsedildiği şekilde yetkiler ve münhasır haklar tanınan bir alandır. İki adet ekonomik hakka sahiptir ama Akdeniz meselesi dolayısıyla bizleri asıl ilgilendiren kısım birinci gruptur. Bu grup “200 mile kadar varan gerek deniz yatağında ve toprak altında, gerekse su alanında kıyı devletinin doğal kaynaklar üzerinde münhasır olarak sahip olduğu haklar ile ilgilidir’’ (Pazarcı, 2016)

Kıta Sahanlığı

Kıyıya sınırı bulunan bir ülkenin denizin altındaki uzantısı olarak tanımlanabilecek kıta sahanlığının sınırı ise münhasır ekonomik bölge gibi 200 metredir. (Pazarcı, 2016:282) Kıta sahanlığının bu kısa tanımı aslında birçok belirsizlik içermekle birlikte bu belirsizlik 1958 Ceneviz Deniz Hukuku Konferansı ile giderilmiştir denilebilir. Ama bu kavram ile ilgili en önemli konu yine aynı konferansta belirlenen adaların da kıta sahanlığına sahip olma hakkıdır (Pazarcı, 2016:283) Bunu konu Kıbrıs ile bir kez daha önem kazanacaktır çünkü Kıbrıs en nihayetinde stratejik olarak büyük öneme sahip bir ada devletidir. Meis adası ile ilgili de bu konu dikkatleri çekecektir. Kısaca Kıbrıs hakkında bilgi verdikten sonra diğer konulara geçmekte fayda var nitekim Kıbrıs olmadan Akdeniz’de hakim güç bir Türkiye düşünülemez.

Kıbrıs ilk olarak yukarıda da belirtildiği üzere, kıta sahanlığına sahip bir ada konumundadır ve bu suretle Türkiye’ye kıta sahanlığını açarak bu bölgede çalışmalar yapmasına izin vermiştir. (Bakanlığı, 2011) Zira Kıbrıs, bulunduğu konum itibarı ile “Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in kontrol edilmesinde” büyük rol oynamakta ve bu yüzden ilgi odağı olmaktadır. (Yaycı, 2012:5). Eğer ki devletler bu bölgede hegemonya kurup söz sahibi olmak isterlerse Kıbrıs’ı ellerinde bulundurmaktan başka daha büyük bir nimet ellerine geçmeyecektir. Yanı sıra deniz ticaret yolları ve hava yollarının üzerinde olması stratejik önemini daha da arttırmaktadır. Çünkü bu sayede bir yandan da o bölgelerdeki ülkelerin kontrol edilebileceği “sabit bir uçak gemisi” gibidir (Kılıç, 2011)

Sınır Ülkeleri ve Politikaları

Doğu Akdeniz konuşulacağı zaman şüphesiz Türkiye bu coğrafyada başat rol oynamaktadır. Türkiye bölgede 569 deniz mili sınırı ile Akdeniz’e diğer devletlere nazaran en uzun sınırı bulunan devlettir. Şüphesiz bu sınır ile Türkiye’nin, Akdeniz’de oyun kurucu bir rol üstlenmesi gerekli. Çünkü başka hiçbir devletin bu uzunlukta bir sınırı yok dolayısıyla Türkiye kadar söz hakkı da olamaz. Türkiye ilk MEB ilanını Karadeniz’de 5 Aralık 1986’da yapmış ve bu bölgede Türk karasularına 200 mil kadar uzanan deniz yatağında ve yatağı üzerindeki sularda keza altında, canlı ve cansız tüm doğal kaynakları araştırma yetkisi, aynı zamanda bunları yönetmek, muhafaza etmek ve işletmek yetkisi elde etmiştir. (Resmi Gazete, 1986)  Türkiye, Akdeniz’de ise KKTC haricinde başka herhangi bir ülke ile MEB veya kıta sahanlığı anlaşması imzalamamıştır.(Libya ile sınır belirleme antlaşması hariç o konuya Libya başlığı altında detaylı olarak değinilecektir)  Türkiye bu bölgede yapılması gerekenlerde biraz gecikse de şu an aktif bir şekilde enerjisini bu bölgeye yoğunlaştırmaktadır. GKRY’nin Mısır ile bir sınır belirlemesi Türkiye tarafından reddedilmiş, yine aynı şekilde GKRY ile Lübnan arasında yapılan antlaşmayı da Türkiye reddetmiştir. Nedeni ise GKRY’nin tek başına o bölgede söz sahibi olamayacağı ve adayı tamamını tek başına temsil etmemesi, Türkiye’nin bunu kabullenmemesidir. (Kürbüz, 2016) Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan kıta sahanlığı hakkı göz önüne  alınırsa, Türkiye’nin deklare etmiş olduğu sınır,  “doğuda 320 16’ 18” boylamı, batıda 280 00’ 00’’ boylamı, ile güneyde 34 00’ 00’’ enlemi arasındaki kalan kısımdır.’’ (Kürbüz, 2016:30)

Türkiye’nin bu bölgede ilk olarak başına dert açan hatta Türkiye’nin en çok uğraştığı ülkelerin başında GKRY gelmektedir. GKRY bölgede adeta sahibiymiş gibi at koşturmaya çalışmakta ve kıyı ülkelerinin de yaptığı anlaşmalarla hakkını yemektedir. Aynı şekilde uluslararası hukuka aykırı davranarak KKTC’nin deniz yetki alanı GKRY tarafından gasp edilmiştir. (Yaycı,2012:17-18)  Çünkü GKRY’nin ilan ettiği MEB tamamen uluslararası hukuka aykırı şekilde tezahür etmiştir zira tek taraflı bir MEB’dir bu ve Türkiye’nin aslında en büyük mücadelelerinden birisi bu hukuksuzluğa karşı gelmektir. Yunanistan ile birlikte GKRY, Türkiye’nin mevcut haklarından koparılarak bölgede pasif duruma düşmesi için yani olması gereken sınırlarından koparılarak küçük bir alana hapsedilmesi için adeta el birliğiyle çalışmakta ve hukuk tanımadan haksızlık yapmaktadırlar. Tek taraflı ilan ettiği MEB neticesinde bölgede araştırma yapmaya başlayan GKRY bunu yapacak özel şirket için ihale bile açmıştır. (Acar & Yılmaz, 2018) Bu ihale neticesinde ihaleyi kazanan ABD’li Noble şirketi “Afrodit” olarak bilinen bölgede çok miktarda gaz bulduğunu belirtmiştir. (Acar & Yılmaz,2018:602) GKRY’nin amacı ise bu gazları bir an önce çıkarıp Yunanistan üzerinden Avrupa’ya ulaştırmaktır. (Acar & Yılmaz,2018:602-603) Buradan da görüleceği üzere bölgede Türkiye’yi saf dışı bırakarak bölgenin zengin kaynaklarının kaymağını yemek üzere girişimlerde bulunmaktadır. GKRY sadece Türkiye’nin değil, antlaşma yaptığı Lübnan, İsrail ve Suriye’nin de hakkını yemektedir. GKRY bu devletlerle antlaşma imzalarken Baf ve Zafer Burnu kıyısının baz alındığı ve bu ikisi arasındaki uzunluğun 168,905 mil olmasına rağmen Lübnan, İsrail ve Suriye’nin kıyı uzunlukları 316,907 mil olduğu görülür.(Yaycı,2012:36) Bu oranlara bakılırsa ilgili devletlerin 1,87 GKRY’den daha fazla hakka sahip olması gerekmektedir. (Yaycı,2012:36) Bölgeyi daha iyi anlayabilmek için özellikle sınırı bulunan ve en çok etkilenen komşu ülkeler incelenmeli bu ayrıca sorunu daha iyi kavrama bakımından önemli olacaktır. Çünkü Akdeniz’e komşu ülkelere bakıldığında genel olarak hepsinde gerek ekonomik gerek siyasal bir sorun mevcut. 2010’da başlayan Arap Baharı hareketi, Libya’da devrilen Kaddafi, Mısır’da yapılan darbe, Suriye’de olan iç savaş, Yunanistan’daki ekonomik kriz genel olarak bölgenin sürekli bir kaos içinde olduğunu gösteriyor.

Yunanistan

Yunanistan, Kaşot, Rodos, Girit, Meis ve Kerpe,  adalarını baz alarak bölgede ortay hatta dayalı kendi kıta sahanlığını ve münhasır ekonomik bölgesini alanını ilan etmeye çalışmaktadır. Bu sayılan adalar üzerinden çıkaracağı kıta sahanlığı haritası neticesinde Türkiye’yi bölgede çok sığ alana hapsedip etkisini söndürmeye çalışmaktadır. Bu görüşünü ilan etmek ve dünyanın da desteğini almak için çeşitli çalışmalara da başlamış ama Türkiye’nin müdahalesiyle şimdilik askıda kalmış gibi görünüyor. Mesela Libya ve Mısır ile diyaloğa girmeleri buna bir örnektir. (Yaycı,2012:20-21) Aslında Yunanistan’ın bu yaptığı ilk olarak münhasır ekonomik bölgeyi ilan etme etiğine aykırıdır. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre, bunu yapacak devletin sınır ülkeleri ile anlaşarak uluslararası hukuka uygun şekilde bunu gerçekleştirmelidir. (Pazarcı, 2016:287) Yunanistan’ın ilk hatası şuradan kaynaklanmaktadır: Uluslararası hukuka göre, ters tarafta bulunan adalar sanki ayrı bir büyük devletmiş veya anakaraya sahipmiş gibi kendi başlarına kıta sahanlığı oluşturamazlar. Adı geçen ada bağlı olduğu devletin hali hazırdaki sınırına tabi olmalıdır. (Göksal, 2020)  Yunanistan bunu hiçe sayarak adı geçen adalarının Akdeniz’e kıyı sınırı 167 km olmasına rağmen 1870 kilometrelik sınıra sahip olan Anadolu karşısında böyle bir hak talep etmesi etik değildir ve uluslararası hukuka aykırı bir durumdur. Keza Yunanlıların bahsettiği adalar “Ters Tarafta” yer alan adalardır(Yaycı, 2012:20). Ters tarafta yer alana ada demek, sözü edilen adanın bağlı bulunduğu devletten ziyade karşı taraftaki devlete daha yakın olması demektir. (Doğru, 2020) Sınırlandırma konusunda ülkelerin kıyıya sınırı baz alınmakta ve bu sınırı uzun olan devletin hakkı da o ölçüde büyük olur prensibi benimsenmektedir. Bu duruma göre Yunanistan ile Türkiye karşılaştırıldığında zaten Türkiye’nin istediği alanı elde etmesi uluslararası hukuka tamamen uygundur. Bu aslında oransallık anlayışına da uygundur. Adı geçen anlayışa göre hangi devletin sınır çizgisi büyük ise o ölçüde sınırlandırma hakkı elde eder (Yaycı,2012:23) Ayrıca mutabık kalınan konuya göre Türkiye ve Yunanistan kara sularının genişliğini anılan bölgede 6 deniz mili kabul ediyor. Yunanistan ise bu 6 mili 12 mil yapmak istiyor. (Gözügüzelli, 2019)  Bunu istemesindeki sebep şüphesiz yine aynı gerekçeler yani Türkiye’yi küçük bir alana hapsedip orada bulunan veya tahmin edilen hidrokarbon enerjilerinden büyük pay almak. Elbette Yunanistan ile olan tek mesele kıyı sınırlandırma meselesi değil. Yunanistan bu meseleyi çözmeye uğraşıp başka hiçbir şey yapmıyormuş gibi algılanmamalı çünkü bunca hukuksuzluk yetmezmiş gibi bir de gerek anlaşmalar yaparak veyahut yapmaya yeltenerek, gerek arama tarama faaliyetlerine aktif rol oynamaya çalışarak gerek ise ülkeler ile diyaloğa girerek “haksız bir hak elde etme” gayretindedir. Mesela Meis adasına dayanarak bir kıta sahanlığı ilan etme ve bu kıta sahanlığının uzunluğunu Mısır ile yapacağı anlaşma neticesinde Mısır ile birleştirmek isteyen Yunanistan, Mısır’ın çekincelerinden dolayı bu isteğini yerine getirememiştir. Mısır’ın çekincesi ise Türkiye ile arasındaki ilişkiyi bozmamak.

Yunanistan’ın yılık doğalgaz talebi 2020 yılı ile birlikte yaklaşık olarak 6-7 milyar metreküp seviyesine ulaşmıştır ve Afrodit bölgesindeki rezervler Yunanistan’ın tahminen yüzde 25 ile 50 yıl arasında talebini karşılayacak seviyededir. (Tsakiris, 2014) Yunanistan gerek kendi uzun vadeli gaz ihtiyacını güvence altına almak gerek ise o gazı Avrupa’ya taşımak için o bölgeye çok önem vermektedir. (Tsakiris,2014) Gazı taşımak için düşündüğü diğer bir alternatif yol güzergahı ise İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden geçirmektir. Elbette ki bu yapılırken Türk Deniz Kuvvetleri’nden çekinceler mevcuttur. (Tsakiris,2014)

Aslında Yunanistan ile Türkiye arasında bir tane dışında başka herhangi bir anlaşma yok. O anlaşma da da İtalya-Türkiye arasında olan ve Meis adası baz alınarak Anadolu sınırı çizilmiş ve o bölgedeki irili ufaklı adalar Yunanistan’a verilmiştir. (Kürbüz, 2016:91) Yunanistan sınırlandırma konusunda Ortay hat üzerine dayalı bir politika gütmektedir. Bu politikaya göre eğer Yunanistan sahillerin bitişiğinde olan devletle bir sınırlandırma anlaşması yapmamışsa, bu anlaşma eşit uzaklık çizilme çerçevesinde her iki taraftan da eşit uzaklık çizilerek yapılacaktır. (Kürbüz,2016:91) İşte ortay hat çerçevesinde Yunanistan sayılan adaları baz alarak anlaşmalar yapmak istemekte. Bu suretle Mısır, GKRY ve Libya ile anlaşmalar yapmak istemişse de girişimler Türkiye tarafından engellenmiştir. Diğer taraftan, sınırlandırmalar sadece anakaranın baz alınmasından ziyade, doğal kaynakların adil dağıtımını da gerektirir. Fransa- Kanada arasında mahkemeye taşınan Jan Mayen olayında olduğu gibi adaletsiz doğal kaynak dağıtımı adil olmayacaktır. (Kürbüz,2016:91-92)

(Yaycı,2012)

145.000 kilometrekarelik alana sahip olması gereken Türkiye’nin (Solda) Yunanistan ve GKRY tarafından maruz bırakıldığı 41.000 metrekarelik alanın(Sağda) karşılaştırılması.

İsrail

İsrail’in bulunduğu coğrafya genelde bütün devletler için özelde ise İsrail için çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Etrafı Arap ülkeleriyle, kendi tabiri ile “düşman devletler” (Kesgin, 2015) ile çevrili olan İsrail bu coğrafyada bir şekilde politikalarını uygulamaya çalışıyor. Etrafındaki ülkeler doğal kaynak açısından çok zengin olsa da İsrail için aynı şey söylenemez. Yakın zamana geldiğimizde ise aslında durumun değiştiğini görmekteyiz. Bulunan enerji yataklarından bahsetmeden önce İsrail’in MEB’i ile ilgili bir iki konuya değinmekte fayda var. İsrail’in MEB ilanı da tartışmaları beraberinde getirmiştir. 17.12.2010 tarihinde GKRY ile bir MEB imzalamış olan İsrail akabinde diğer komşu olan hiçbir devletle bir anlaşma imzalamadan hatta karşılıklı bir müzakereye bile girişmeden kendi MEB’ini ilan etmiştir. (Yaycı, 2012:29-30) İsrail’in bölgede gaz arama politikalarına pek sıcak bakıldığı söylenemez çünkü bunu yaparken Filistin’in hakkının yendiği hatta ve hatta Filistin bölgesinde çıkan gazın Filistin tarafından kullanılmasına izin verilmediği, Gazze tarafında bulunan yataklara yine aynı şekilde Filistin’nin hiçbir müdahalede bulunamadığı belirtilmiştir. (Örselli & Babahanoğlu, 2019) Yukarıda da belirtildiği gibi İsrail’in etrafı kendince düşman olarak tanımladığı devletlere çevrili olduğu için enerjiyi bulmanın yanı sıra onu güvenli bir şekilde taşımak da büyük önem arz etmektedir. İsrail’in bölgedeki araştırmalarının son yıllarda özellikle 2000’lerden sonra artış gösterdiği görülmektedir. Bölgede arama faaliyetinde özellikle ABD menşeli Noble Energy şirketinin ve bunun yanı sıra Israel Petroleum, Israel Oil Company gibi şirketlerin aktif rol oynadığı görülmektedir. (Aksoy, 2016)  Özellikle Noble Energy’nin araştırmaları neticesinde gaz rezervlerini kanıtlamış olduğu İsrail’in kuzey sahilleri keza bunun yanında yine aynı şirketin bulmuş olduğu Tamar ve Dalit bölgelerindeki gaz keşifleri ülkeyi kendi kendine yeter olmaktan ziyade gaz ihracatçısı bir ülke konumuna getirmektedir. (Ak, 2018) Özellikle Tamar, bugün İsrail’in en önemli kaynağıdır. (Ak,2018)  İsrail bölgedeki kuyularından elde etmiş olduğu gazı hem kendisi için kullanıp hem de dış ülkelere pazarlama niyetindedir. İsrail için gaz o kadar önemli olmuştur ki petrolün önüne koyduğu gaza devlet politikası olarak ayrı bir önem vermektedir. (Kahraman, 2019) Mesela devletin önem atfetmiş olduğu doğalgaz temelli politikası sonucunda,  2030 yılında ülkedeki doğalgaz dışında çalışan ünitelerin doğalgaz ile uyumlulaştırılması, aksi takdirde doğalgaz ile çalışan benzerleriyle yer değiştirilmesi gerektiği belirtilmiş ve bir hedef olarak belirlenmiştir. (Kahraman, 2019:429)

İsrail’in gazı ihraç etme düşünesi her şeyden önce güvenlik bunun yanında maliyet meselelerini de beraberinde getirmektedir. İsrail’in gaz ihracı için düşünmüş olduğu güzergahlara bir göz atmak gerekirse:

2010 Haziran ayında, Leviathan gaz alanında bulmuş olduğu büyük keşif neticesinde Başbakan Netenyahu, Yunanistan Başbakını Papandreou’ya Kıbrıs üzerinden İsrail’e ve oradan da Yunanistana uzanan bir boru hattı önerisinde bulunmuştur. (Ruszel, 2017) Aslında her iki devlet de Mavi Marmara olayı ile zayıflayan İsrail – Türkiye arasındaki ilişkiden sonra enerjiyi, stratejik yakınlaşmanın temel taşı olarak gördüler. (Ruszel, 2017) Aslında tek bir tane boru hattı fikirleri yoktu tabi ki. GKRY, Yunan ve İsrail enerji bakanlarının bir araya gelip sundukları diğer bir seçenek olan ve EastMed olarak bilinen boru hattı ise, gazı İsrail-Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a oradan da Avrupa’ya taşıma fikridir. (Ruzsel, 2017) Diğer bir seçenek ise çıkan gazın Arap boru hatları ile taşınması fikridir ki buna daha önce bahsedildiği gibi güvenlikten dolayı sıkıntı yaşanılacağı düşüncesiyle biraz soğuk bakılmaktadır. GKRY ile Yunanistan arası kurulacak boru hattı ise maliyetli olacağından dolayı en akla yatan mantıklı seçenek gazın Türkiye üzerinden taşınmasıdır. (Aksoy, 2016:13) Tahmini 100 km yol hattı ile en az maliyetli ve makul seçenek Türkiye olmasıdır.

Aslında bakılacak olursa hem Türkiye hem de İsrail bu coğrafyada iyi geçinmek zorundalar. Ayrıca diğer bir konu ise Rusya’nın İsrail’e olan yakınlaşma çabalarıdır. Çünkü Rusya 2007’den beri Avrupa’nın gaz ihtiyacının %45’ini karşılıyor.(Aksoy, 2016:13) Bu yüzden bu tekelini kaybetmek istememektedir.

GKRY

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bölgede haydut devlet gibi davranarak Akdeniz’e sınır çoğu ülkenin hakkını yemektedir. GKRY ile Türkiye arasında Kıbrıs sorunu dolayısıyla da zaten sürekli sürekli bir anlaşmazlık hakimdi ve Akdeniz olayları ile iyice alevlenmiştir. Konuyu detaylı incelemeye başlamadan önce aslında GKRY’nin bu kadar ateşli davranmasının altında yatan bir iki nedenin bahsedilmesinde fayda var. İlk olarak Rum kesimi Yunanistan ile müttefikler ve Yunanistan’da olan ekonomik kriz bu bölgeyi de etkilemektedir. GKRY  ekonomik krizi bu bölgeden elde edeceği doğal kaynaklar neticesinde atlatmak istemekte keza Yunanistan da aynı şeyi istemekte ve bu yüzden çok ateşli şekilde hak hukuk dinlemeden bunları yapabilmektedirler. (Acar, I., & Yılmaz, M. (2018):602) İkinci bir nedene değinilecek olursak, Rumlar bölgeden çıkaracağı boru hatlarıyla Yunanistan üzerinden Avrupa’ya taşıma düşüncesindedirler. (Acar, I., & Yılmaz, M. (2018) İleride bahsedilecek olan konuyu aydınlatması bakımından bu kısım dikkat çekmektedir. Neden AB GKRY’nin bu hukuksuzluklarına göz yummaktadır hatta desteklemektedir?

GKRY’nin bölgede yürütmekte olduğu çalışmaları tek başına yapmış olmasından dolayı Türkiye’yi ve KKTC’yi yakından ilgilendirmektedir çünkü ortada hukuksuzluk direk göze çarpmaktadır. (Bilgesam, 2013:12). Akdeniz meselesi söz konusu olunca GKRY daha da pervasızlaşmakta ve Türkiye ile arasındaki anlaşmazlıklar daha da artmaktadır. GKRY, 2 Nisan 2004’te ilan etmiş olduğu MEB ilanı ile hem Türkiye’nin hem de KKTC’nin haklarına tecavüz etmiş ve o bölgede tek başına bir devlet edasıyla sınır komşularının hak ve hukuklarını ayaklar altına almıştır. (Yaycı,2012:17) Çünkü ilan etmiş olduğu MEB alanı KKTC’nin alanını da kapsamaktadır. Keza bunun yanı sıra Lübnan ile de 17.01.2007 tarihinde anlaşma imzalamak istemişse de Türkiye bunu engellemiştir ve Lübnan tarafından onaylanmamıştır. İsrail ile de 17.12.2010 tarihinde bir anlaşma imzalamış keza Suriye ve Libya ile de anlaşma yolları aradığı bilinmektedir.(Yaycı, 2012:17) GKRY’nin ilan etmiş olduğu MEB’ine bakıldığında bu alan 13 parselden oluşmaktadır ve bunları şirketlere lisanlandırmıştır. Ayrıca 7. Blokta -ki bu blok Türkiye ve KKTC yetkileri içinde kalmaktadır- Fransız ve İtalyan şirketlerin sondaj yapmalarına AB’den de aldığı desteğe dayanarak olumlu bakmıştır. (Ercan & Kılıç, 2020)  Türkiye GKRY’nin yapmış olduğu bu hukuksuzluklar üzerine AB ve BM’ye bu hukuksuzluğun giderilmesi gerektiğini ve hatta bu hukuksuzluğu görmeleri ve bir çözüm bulmaları için ortak bir komite kurulmasını teklif etmiştir ama ne yazık ki ne AB ne de BM oralı olmamıştır. (Ercan & Kılıç, 2020) Türkiye sadece bununla kalmayarak farklı girişimlerde de bulunmuştur. Mesela 21.09.2011 tarihinde KKTC ile bir “Akdeniz Kıta Sahanlığı’nın Sınırlandırılması Anlaşması” imzalamıştır. (Orhun, 2017) Bu anlaşma ile bulunan kaynaklarda sadece GKRY’nin değil her iki tarafın da hakkı olduğu savunulmasına rağmen, her ne kadar kuzey tarafına müdahalesi engellenmiş olsa da GKRY’nin sondaj faaliyetleri devam etmektedir(Orhun, 2017). Rum kesiminin anlaşma yapmak istediği bir diğer devlet ise Mısırdır. İlk olarak Mısır ile Mübarek döneminde anlaşma imzalamıştır. Ancak Arap Baharı’nın etkisi üzerine o bölgedeki çoğu Arap liderlerin başına gelen şey Mübarek’in de başına gelmiş ve devrilmiştir. Bakıldığında bu olay Türkiye için avantajlı bir durum olmuş nitekim ardından gelen Mursi bu anlaşmayı iptal etmiştir ama bu uzun sürmemiştir ve darbeyle Mursi’yi deviren Sisi 12.12.2013’te GKRY ile anlaşmayı tekrar imzalamıştır. (Orhun,2017) AB’nin GKRY ile ilgili tutumuna bakılacak olursa alttan alttan değil aslında açıktan destek verildiği görülmektedir. Yukarıda anlatılan (AB ve BM’nin Türkiye’nin talebine kayıtsız kalması) dışında açık destek verildiğinin kanıtlarından birisi ise GKRY’nin AB’ye alınmasıdır. Çünkü adaya bir bütün olarak baktığımızda 1960 tarihli Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ve Garanti Anlaşmalarına ters bir durum ifade etmektedir. Bu anlaşma adada bulunan iki kesimin de aynı siyasi hakları olduğu yazar ama tek taraflı AB başvurusu ve kabul edilmesi keza bunun yanında başka ülkelerle sorunu olan devletlerin birliğe alınamamasına rağmen GKRY’nin alınması AB’nin yapmış olduğu ikircikliğin en büyük kanıtlarından birisidir. (Orhun, 2017)

Sınır ülkeleri ve politikaları başlığı altında incelenen GKRY’nin diğer devletlerin de hakkını yediği görüşü -. Hatırlanacağı üzere şu cümleler sarfedilmiştir. GKRY sadece Türkiye’nin değil, antlaşma yaptığı Lübnan, İsrail ve Suriye’nin de hakkını yemektedir. GKRY bu devletlerle antlaşma imzalarken Baf ve Zafer Burnu kıyısının baz alındığı ve bu ikisi arasındaki uzunluğun 168,905 mil olmasına rağmen Lübnan, İsrail ve Suriye’nin kıyı uzunlukları 316,907 mil olduğu görülür- Bu ülkeler GKRY ile yaptığı anlaşmaları feshedip de aynı anlaşmaları KKTC ile yaptığı takdirde elde etmiş olduğu alan çok daha geniş olacaktır. (Yaycı,2012:36-37) Bu anlaşmaların Türkiye’ye vereceği zarar kısaca belirtilecek olursa, bu antlaşmalar, Türkiye’nin Lübnan, İsrail ve hatta Mısır ile yapacağı olası anlaşmaların ihtimalini de ortadan kaldırmaya yönelik atılmış adımlardır. Türkiye’nin tüm bunları göz önüne alarak bir an önce yapması gerekenleri yapması gerekmektedir. Bu konunun detaylarına sonuç kısmında gelinecektir.

GKRY ve Yunanistan’ın kendilerine ait olduklarını iddia ettikleri alanlar.( Bilgesam, 2013:23)

Libya

Libya konusu son zamanlarda önemini çok daha artırmış bir konudur. Libya ile Türkiye ilişkileri bilindiği gibi çok eskilere dayanır. Türkiye’nin Kıbrıs adasına yönelik düzenlemiş olduğu Kıbrıs Barış Harekatı’nda dönemin Libya Lideri Kaddafi’nin bizlere yardım ettiği yardım bugün Türk halkının hafızasında yer etmiş bir gerçektir (Gül, 2011) 27 Mayıs 2009’de Libya bölgede Münhasır Ekonomik Bölge’sini ilan etmiş ve bunu aynı zamanda Birleşmiş Milletler’e de deklare etmiştir. (Yaycı, Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasında Libya’nın Rolü ve Etkisi, 2009) Bu anlaşmayla, sınır devletleriyle de deniz sınırlandırma anlaşmaları imzalayabileceklerini belirtmiş ve bunun kapısını aralamıştır. Türkiye Libya’ya kadar bölgede çok aktif rol alamamış, ülkelerle deniz sınırlandırma anlaşması veya MEB ilanı yapmanın yanı sıra genelde sözlü şekilde olaylara dahil olmuştur. Elbette ki Türkiye’nin bir yerden sonra ağırlığını iyice hissettirmeye başlaması lazımdı. Bunun ilk hukuksal adımı diyebileceğimiz olay 27 Kasım 2019’da Libya ile imzalamış olduğu Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması anlaşmasıdır (Şen, 2018). Bu anlaşma Türkiye’nin “hukuksal anlamda dahil her anlamda ben Akdeniz’deyim ve olmaya da devam edeceğim” demesi için çok önemli bir anlaşmadır. Bu anlaşmanın önemli kararlarından bahsedilecek olunursa:

İki ülkenin de MEB’inde bulunan ve sınırlarını içeren bir alanda herhangi bir doğal kaynak çıkması durumunda bunu karşılıklı anlaşarak paylaşacaklardır. (Acer, 2019)  Diğer önemli madde ise -ki aslında bu madde diğer maddeye göre daha önem arz etmektedir- taraflardan birisi eğer üçüncü bir ülkeyle bir MEB anlaşması yapacak ise bunu kendi keyiflerine göre değil birbirlerine danışarak bilgilendirme neticesinde yapacaklardır. (Acer,2019:3) Türkiye ile Libya sınır komşusu olan ülkelerdir ve bu anlaşma ile aslında Yunanistan’ın belirttiğinin aksine sınır uzunluğu esas alınarak yapılan bir anlaşmanın hukuka daha uygun olduğunu göstermiştir.  (Acer,2019:4)

Bu anlaşma aynı zamanda Yunanistan’ın GKRY ve Mısır ile yapacağı anlaşmaların olmasını zora sokmuştur. Çünkü iki devlet de kendi sınırlarını belirlemiş oluyor ve olası bir anlaşmada Yunanistan’ın veyahut yapılacak anlaşmaya dahil olan herhangi devletin, özellikle Türkiye’nin haklarına alenen tecavüz edeceği gözler önüne serilmiş olacaktır. Zaten bunlar bilindiği için Yunanistan BM’ye itirazda bulunmuş ve kendisi haklarının yenildiğini iddia etmiştir. (Al-Awsat, 2019) Petsas burada şunu da belirtmiştir: Türkiye ile Libya’nın deniz bölgeleri birbirleriyle buluşmuyor ve ikisi arasında bir deniz sınırı bulunmamaktadır(Al-Awsat,2019)

Elbette böyle sıkıntılı bir ortamda anlaşma imzalayan Türkiye bunu hiçbir itiraz gelmeden veya hiçbir sorun çıkmadan yapacak değildi.  İlk olarak bakıldığında Türkiye bu anlaşmayı meşru olarak tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’i ile imzalamıştır. Ama bu anlaşmaya karşı çıkan devletler Türkiye’nin desteklemiş olduğu Ulusal Mutabakat’tan ziyade meşru olmayan Hafter güçlerini desteklemektedir. (Tanchum, 2020) Türkiye bölgede direk aktif rol alabilmek için Libya’nın daveti üzerine bölgeye gitmiş ve askeri olarak orada bulunmuştur. (Tanchum, 2020)

Harita bize şunu anlatmaktadır. Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında 2011’deki anlaşmada belirlenen hat A ve B noktaları gösterilen haritada, Türkiye ve Mısır arasındaki “ana karalar arası ortay hat” C, D ve E noktalarıyla işaretlenmiştir.

Türkiye ile Libya’nın geçen hafta imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ile belirlenen noktalar ise E ve F şeklinde gösterilmiştir.

Bu anlaşma Türkiye’nin elinde uluslararası bir belge bulundurması bakımından önemlidir. Türkiye bu anlaşmaya dayanarak Rodos-Meis arasında 21 Temmuz’da NAVTEX ilan etmiş ama Yunanistan’ın itirazlarıyla karşı karşıya kalmıştır. (Şen, 2018:5) Türkiye’nin sismik araştırma yapmasına, anlaşmaya karşı çıktığı için onay vermeyen Yunanistan ile Türk donanmaları bu bölgede karşı karşıya gelmiştir. Libya anlaşması çok önemli bir adım olmakla beraber yeterli değildir zaten gelişen olaylar o bölgenin kısa zamanda bir huzura kavuşmayacağını aksine olayların daha da alevleneceğinizi göstermektedir. Türkiye Libya ile yaptığı anlaşmaların benzerlerini artırmalı ve hukuksal anlamda haklı olduğunu her fırsatta ve daha güçlü şekilde göstermektedir.

Suriye

Suriye bölge ülkelerden siyasi yönden özellikle 2011’den beri çok farklıdır. Çünkü Arap Baharı’nın etkisi Suriye’yi de vurmuş ve o zamandan beri bir iç savaşla uğraşmaktadır. Dolayısıyla hem iç savaşla uğraşıp hem de üzerine tüm enerjisini Akdeniz politikalarına vermesi beklenemez bu yüzden komşu devletlere nazaran biraz sönük kalmıştır.  Elbette bazı politikalar gerçekleşmiştir. Kısaca onlar incelenecek olursa:

İlk olarak 19 Kasım 2003 tarihinde “Suriye’nin Karasularında Ulusal Egemenliğinin Belirlenmesi”ne yönelik bir yasa onaylayan Suriye hükümeti, bu yasa ile kıta sahanlığını, MEB’ini keza iç suları politikalarını da belirlemiştir. (Yaycı, 2012:25-26)

2011’den önce o bölgede hidrokarbon aramaları içi Rus şirketler ihaleyi kazanmıştır. (Acar, I., & Yılmaz, M. (2018):605)  Ama bölgede çıkan iç savaş ve siyasi sorunlar bu arama faaliyetinin durmasına yol açmıştır. ABD menşeli Stratejik Araştırmalar Enstitüsü o bölgede “1.7 milyar varil petrol, 3.5 trilyon metreküp doğalgaz” olabileceği tahmininde bulunmuştur. (Acar, I., & Yılmaz, M. (2018)) Keza aynı şekilde BP’nin raporuna göre de bölge sınırlarında ispatlanmış olarak 300 milyar metreküp doğalgazın varlığından söz ediyor(Acar, I., & Yılmaz, M. (2018)) Yalnız bu kaynakların işlenmesi Suriye’den çok Rus şirketler tarafından yapılacağı öngörülüyor nitekim 2011’den sonra gelişen olaylar neticesinde sıcak sulara inme politikasını gerçekleştiren Rusya’nın Tartus ve Banyas gibi limanlara yerleşmesi bunu kanıtlıyor. (Acar, I., & Yılmaz, M. (2018)

Lübnan

Lübnan da bölge ülkeleri gibi zenginlikten pay almak istemiş ve bu neticede bazı girişimlerde bulunmuştur. Doğu Akdeniz’e 107 mil kıyısı bulunan Lübnan hidrokarbon araştırması için çalışmalarına 2004 yılında başlamıştır.

Lübnan, doğal kaynakların araştırılmasına yönelik kanunu 17 Ağustos 2017 tarihinde onaylamış ayrıca yeni yetki sınırlarının belirlenmiş olduğu bir raporu 2010’da BM’ye sunmuştur. (Yaycı,2012:28-29) . Norveç asıllı Spectrum’a ruhsat veren Lübnan hükümeti, şirketin tahmin ettiği 719 milyar metreküp rezervden başka 2013 yılında bizzat Lübnan hükümeti 865 milyar metreküp rezervleri oluğunu söylemiştir. (Duman, 2019) Çalışmanın yukarı kısımlarında belirtildiği gibi, Lübnan’ın  münhasır ekonomik bölge ilanı için anlaşma yaptığı tek ülke Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’dir. Ama bu anlaşma Türkiye’nin girişimleri neticesinde uygulamaya konmamıştır.

Mısır

Mısır’ın Akdeniz’e sınırı 552 mil uzunluğundadır.(Duman,2019:219) Mısır diğer kimi ülkelerden farklı olarak Egyption General Petroleum Corparation adıyla kendi şirketini kurmuştur ama ne yazık ki beklenen verim bu şirketten sağlanamamıştır. (Duman,2019:220) Mısır’ın belirlemiş olduğu alanda 2013 yılı verilerine göre 3.5 milyar varil petrol ve 1.8 trilyon metreküp doğalgazın varlığı tahmin edilmektedir. (Duman,2019:220) BMDHS’ni 1983’te imzalamış olmakla beraber bunu imzalarken arama faaliyetlerinde diğer ülkelerin haklarını koruyacağını da belirtmiş olmasına karşın GKRY ile 17 Şubat 2003’te sınır anlaşması yapmıştır. (Duman,2019:220) Türkiye bu anlaşmanın onaylanmaması için girişimlerde bulunmuş olsa da bir sonuç alamamış ardından Arap Baharı neticesinde hükümetlerin değişmesinden sonra karmaşık bir hal almıştır.

Mısır MEB alanı (Bilgesam,2013:21)

Bölge ülkelerinin girişimleri ve rapor edilen rezervler doğrultusunda bölgenin önemi somut bir şekilde ortada duruyor. Bu kadar önemli bir coğrafyada elbette ki komşu olmamasına rağmen diğer güçlü devletlerin de bu bölgede çıkarları vardır ve onlar da çalışmalarına devam etmektedir. Yukarıda kısa olarak değinilmiş de olsa, bu büyük devletlerin bölge üzerine politikalarını ve özellikle Kıbrıs konusunu açıklamakta fayda vardır.

Diğer Devletler

ABD: Elbette ki Amerika’nın enerji egemenlik politikası yeni bir şey değildir. Bunun mazisi çok gerilere gitmektedir ama çalışmanın amacına uygun olarak özellikle son dönemlerde yapmış olduğu Doğu Akdeniz’e yönelik politikalarına kısaca yer verilecektir.

ABD dışişleri bakanı Mike Pompeo Houston’da yaptığı konuşmada enerjinin önemine tekrar dikkat çekmiş ve enerji politikalarına yine önem verileceğini, artan rekabet içinde Amerika’nın da bulunacağını bir kere daha açıklamıştır (Martin, 2019). Ayrıca aynı konuşmada diğer devletlerin enerjilerini kötü amaçla kullandıklarını, Amerika gibi refah artırıcı bir etken olarak kullanmadıklarını belirtmiş ve Ruslar yerine kendi gazlarının alınmasını AB’den istemiştir. Amerika özellikle bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirerek buradaki kaymaktan pay alma peşindedir. Mesela bu politika doğrultusunda 7 Kasım 2018’de, bölgede tabiri caiz ise Türkiye’nin başına bela olan ve sürekli uğraştığı ülke olan GKRY ile ilişkilerin artırılmasına yönelik mektup imzalamıştır. (Rapor, 2019) Bununla da yetinmeyerek daha önce de bahsedilmiş olan GKRY ve Yunanistan’ın yanı sıra İsrail’in de içinde bulunduğu ortaklığa destek vereceğini bildirmiştir. Bunun neticesinde Türkiye’nin sondaj faaliyetlerine karşı çıkmıştır ve Doğu Akdeniz meselesinde Türkiye’nin karşısında olduğunu alenen ilan etmiştir.  2019 yılında Türkiye ikinci bir sondaj gemisi yollamış ve bunun neticesinde ABD “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Tasarısı”na onay vererek İsrail-Kıbrıs-Yunanistan arasındaki ortaklığa daha önce imzalamış olduğu mektuptaki sözünü yerine getirircesine  senkronize şekilde hareket edecek ‘’ABD-Doğu Akdeniz Enerji Merkezi’’ kurulmasına olanak sağlamış bunun haricinde Yunanistan’a gerek askeri gerek ise parasal yardımlarda bulunmuştur. (Rapor, 2019)

AB:  AB, Türkiye Fatih gemisini yolladıktan sonra direk Türkiye’nin karşısında olduğunu belirtmiştir. AB Konseyi başkanı diliyle GKRY’ne destek olduklarını belirtmiş ve Türkiye’ye uyarılarda bulunmuştur. (Rapor, 2019) Keza AB’nin en güçlü ülkelerinden birisi olan Almanya 23 Aralık günü silah taşıdığı iddiasıyla Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Rosalina isimli gemisini durdurup hukuksuzca arama yapmıştır. (Chazan & Pitel, 2020)

Rusya: Rusya bilindiği gibi AB’nin en çok gaz ithal ettiği ülkedir. Rusya bu hakimiyetini kaybetmemek için Akdeniz’de aktif olmak için çalışmalar yapmaktadır.  Bu çalışmalar doğrultusunda Mısır’a ait olan Zohr sahasının %30’luk kısmını almıştır. Lübnan’da Fransız ve İtalyan (Total, ENI) şirketleriyle ortak arama çalışmalarına girmiştir. (Rapor, 2019) Ayrıca Rusya’nın  Suriyede’de askerleri bulunmaktadır.

İngiltere: İngiltere’nin sahip olduğu Ağrotur ve Dikelya üsleri Kıbrıs’ta yer almaktadır. (Algür, 2020) Ayrıca adada bulunan savaş uçakları sayısını 17’den 138’e çıkarma kararı almıştır. 6 adet  F35 uçağını da adı geçen üsse indirmiş ve bölgede aktif olacağı mesajını vermiştir. (Rapor, 2019)

Sonuç

Akdeniz bölgesi geçmişte nasıl ki önemli bir bölgeyse bugün de önemli ve gelecekte de önemini korumaya devam edecektir. Türkiye’nin bu bölgede haklarını koruması ve sözü geçen bir ülke olması için yapması gereken birçok şey vardır. İlk olarak Arap Baharı gibi büyük kitlesel hareketlerinin yaşanmaması veya demokrasi bunalımı yaşayan  bir Orta Doğu devleti olmaması için yapması gereken ilk şey Cumhuriyet’e dört elle sarılmalı ve demokrasi ilkesini iliklerine kadar benimsemelidir. Türkiye bulunduğu coğrafya itibarı ile her zaman güçlü kalmak zorundadır. Bu gücü işte bu sayılan ilkeler doğrultusunda sağlayacaktır. İçeride kutuplaşmayı bırakıp her zaman bir ve beraber olabileceğini kavraması gerekmektedir. Ekonomi alanında reformlara girişmeli ve ilk olarak üretim temelli bir ekonomi benimsemelidir. Türkiye’nin son zamanlardaki dış politikası ne yazık ki genel görünüm itibarı ile kötü bir grafik çizmiştir. Özellikle 2010’lardan sonra yapmış olduğu iç ve dış politikalar da bu görülmektedir. Doğu Akdeniz meselesinde yapması gereken ilk şey bölge ülkelerle ilişki kurmaktır. Türkiye şunu unutmamalıdır: Devletlerin dostu veya düşmanı olmaz. Devletlerin sadece ve sadece çıkar ilişkileri olur işte bu ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesini benimseyip dış politikasını da bu doğrultuda şekillendirmeli. Doğu Akdeniz meselesi bir hükümet meselesi değil; milli bir meseledir. Bunu başta tüm siyasiler ardından milletçe içselleştirip haklarını sonuna kadar savunmalı, hükümetler değişse bile bu Türkiye’nin milli politikası olarak kalmalıdır. Gerekirse müfredata sokulmalı ve denizin önemi gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Barbaros Hayreddin Paşa’nın dediği gibi “denizlere hakim olan cihana hakim olur”. Denizin önemi her zaman hatırda kalmalıdır.  Bununla beraber Türkiye’de bir Denizcilik Bakanlığı kurulmalı ve rotasını sadece deniz değil daha da ötesine okyanuslara kadar taşımalıdır. Akdeniz meselesinde geri atılacak bir adım, 145.000 kilometrekarelik bir alanda da geri adım atılmasına neden olacaktır.

Kaynakça

Acar, I., & Yılmaz, M. (2018). Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı. TÜCAUM (s. 601-602). Ankara: TÜCAUM.

Acer, Y. (2019). Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanları ve Türkiye-Libya Mutabakatı. SETA , 12-13.

Ak, T. (2018). Doğu Akdeniz’de Enerji Güvenliği’nin Türkiye, Kıbrıs, İsrail ve MısırBağlamında İncelenmesi. Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü , 80.

Aksoy, M. (2016, 9). Doğu Akdeniz Enerji Rekabeti. İNSAMER , 13.

Al-Awsat, A. (2019, 12 10). Greece Lodges Complaint to UN over Turkey, GNA Maritime Deal. 12 10, 2019 tarihinde Al-Awsat, Asharq: https://english.aawsat.com/home/article/2029556/greece-lodges-complaint-un-over-turkey-gna-maritime-deal adresinden alındı

Algür, B. (2020). Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki Son Uluslararası Gelişmeler Işığında Değişen Türkiye, Abd ve Nato Politikaları. Anadolu Strateji Dergisi , 2 (2), 56-57.

Bakanlığı, D. (2011, 9 21). Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı. 9 21, 2011 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı: http://www.mfa.gov.tr/no_-216_-21-eylul-2011-turkiye-_-kktc-kita-sahanligi-sinirlandirma-anlasmasi-imzalanmasina-iliskin-disisleri-bakanligi-basin-ac_.tr.mfa adresinden alındı

Bilgesam. (2013). Doğu Akdeniz’de Enerji Keşifleri ve Türkiye. İstanbul: Bilgesam Yayınları.

Can, F. (2019, 12 31). Euronews. 23 31, 2019 tarihinde Euronews: https://tr.euronews.com/2019/12/31/dogu-akdeniz-ne-kadar-dogal-gaz-rezervi-var-en-buyuk-payi-hangi-ulkeler-alacak adresinden alındı

Chazan, G., & Pitel, L. (2020, 11 23). Germany Forced To Halt Inspection of Libya-Bound Turkish Ship. 11 23, 2020 tarihinde Dinancial Times: https://www.ft.com/content/34ad9a9e-917c-4bc3-bb54-d78499d1c164 adresinden alındı

Congar, K. (2019, 12 6). Dışişleri Bakanlığı Türkiye-Libya sınırını gösteren yeni anlaşmanın haritasını paylaştı. 12 6, 2019 tarihinde Euronews: https://tr.euronews.com/2019/12/06/disisleri-bakanligi-turkiye-libya-sinirini-gosteren-yeni-anlasmanin-haritasini-paylasti adresinden alındı

Doğru, S. (2020). Deniz Alanlarının Sınırlandırılması Hukuku ve Doğu Akdeniz. ORCID ID: 0000-0002-7052-2862 , 266-267.

Duman, S. (2019). Doğu Akdeniz’de Emperyal Girişimler ve Türkiye. Balkan, Kafkas, Doğu Avrupa ve Anadolu İncelemeleri Dergisi , 219-220.

Edeoğlu, O. (2018, 10 18). Anadolu Ajansı. 10 18, 2018 tarihinde AA: (https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/ortadogunun-baligi-dogu-akdenizden-/1285361 adresinden alındı

Ercan, M., & Kılıç, M. C. (2020). Bölgesel ve Küresel Aktörlerin Ortadoğu Merkezli Doğu Akdeniz Politikaları “Kıbrıs Çatışması ve Libya Mutabakatı”. Anadolu Strateji Dergisi , 21.

Göksal, G. (2020, 8 18). Cihat Yaycı Açıkladı. 8 18, 2020 tarihinde Oda TV: https://odatv4.com/cihat-yayci-acikladi-18082002.html adresinden alındı

Gözügüzelli, E. (2019). Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Faaliyetleri ve Projeler. Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (229), 6-7.

Gül, E. (2011, 10 27). Kaddafi 1974 Kıbrıs harekatı sonrasında Türkiye’ye yardım etmişti. 10 27, 2011 tarihinde Dünya Bülteni: https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/kaddafi-1974-kibris-harekati-sonrasinda-turkiyeye-yardim-etmisti-h181084.html adresinden alındı

İstikbal, D., & Boyraz, H. M. (Aralık 2019). Doğu Akdeniz Enerji Kaynaklarına Ekonomi-Politik Bir Yaklaşım. Kıbrıs Araştırmaları ve İnceleme Dergisi , 68-69.

Kahraman, Ö. F. (2019). Doğu Akdeniz Enerji Sarmalını İsrail Enerji Politikaları Penceresinden Değerlendirmek. Ortadoğu Etütleri , 428.

Karamahmut, A. (1998). Ege’de Temel Sorun Egemenliği Tartışmalı Adalar. İstanbul: Türk Tarih Kurumu Yayınları.

Kaya, Ş. (2007). Uluslararası Deniz Hukuku Kapsamında Doğu Akdeniz Sorunları. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü , 5.

Kesgin, S. (2015). Küresel ve Bölgesel Perspektiften Doğu Akdeniz Güvenliği. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü , 176.

Kılıç, A. (2011, 2 20). Yeniçağ. 2 20, 2011 tarihinde Yeniçağ: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/1571-yilindaki-fetihten-gunumuze-kibris-gercegi-17064yy.htm adresinden alındı

Kürbüz, L. (2016). Doğu Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölge Uyuşmazlığı ve Doğu Akdeniz’deki Potansiyel Enerji Kaynaklarının Analizi. Yüksek Lisans Tezi , 91.

Lewis, B. (2016). Ortadoğu. Ankara: Arkadaş Yayınevi, 27

Mahalli, H. (2014). Diren Suriye. Destek Yayınevi, 34-35

Martin, F. (2019, 03 13). Pompeo In Houston: US Energy Dominance Good For The World. 03 13, 2019 tarihinde Houston Public Media:

Pompeo In Houston: US Energy Dominance Good For The World
adresinden alındı

Orhun, F. Ç. (2017). Doğu Akdeniz Enerji Kaynaklarının Kıbrıs Sorununa Muhtemel Etkileri. Uluslararası Tarih Araştırmaları Dergisi , 2 (2), 43.

Örselli, E., & Babahanoğlu, V. (2019). Doğu Akdeniz’de Açılmaya Çalışılan Pandoranın Kutusu: Enerji. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi , 12 (16), 393.

Pazarcı, H. (2016). Uluslararası Hukuk. Ankara: Turhan Kitapevi.

Rapor, S. (2019). Doğu Akdeniz’de Yükselen Gerilim:Siyasi, Askeri ve Ekonomik Açıdan Yapılması Gerekenler. Ankara: SD.

Resmi Gazete. (1986, 12 17). 12 17, 1986 tarihinde Resmi Gazete: https://www.resmigazete.gov.tr/arsiv/19314.pdf adresinden alındı

Ruszel, M. (2017, Fall Fall). Middle East Policy Council. Fall Fall, 2017 tarihinde Middle East Policy Council: https://mepc.org/journal/energy-security-eastern-mediterranean adresinden alındı

Şafak, E. (2/2019). Doğu Akdeniz’de Enerji Bağlamında Değişen Dengeler. Leşkoşa/KKTC: Yakın Doğu Enstitüsü.

Şen, B. (2018). Türkiye-Libya Deniz Yetki Sınırı Anlaşması ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Pozisyonu. Tasam , 2-3.

Tanchum, M. (2020, 9 23). Libya, energy, and the Mediterranean’s new ‘Great Game’. 9 23, 2020 tarihinde Real Instituto Elcano Royal Institute: http://www.realinstitutoelcano.org/wps/portal/rielcano_en/contenido?WCM_GLOBAL_CONTEXT=/elcano/elcano_in/zonas_in/ari110-2020-tanchum-libya-energy-and-the-mediterraneans-new-great+game adresinden alındı

Tsakiris, T. (2014). Greece and The Energy Geopolitics Of The Eastern Mediterranean. LSE İdeas , 16-17.

WINROW, G. M. (2018). Discovery of Energy Reserves in the Levant and Impacts on Regional Security. Uluslararası İlişkiler , 15 (60), 45-57.

Yaycı, C. (2012). Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye. Bilge Strateji , 4 (6), 2.

Yaycı, C. (2009). Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasında Libya’nın Rolü ve Etkisi. Güvenlik Stratejileri , 22-23.

Yaycı, C. (2009). Yaycı, Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasında Libya’nın Rolü ve Etkisi. Güvenlik Stratejileri , 22-23.

Yıldız, D. (2008). Tarihi Geçmişi, Stratejik Önemi ve Su Sorunları AÇısından Akdeniz’in Doğusu. İstanbul: Bizim Kitaplar Yayınevi. Ocakoğlu, N. (2009). Gaz Hidratlar ve Önemi: Türkiye Çevresinde Denizlerde Gaz Hidrat ve Hidrat ve Sığ Gaz Aramaları. İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi, 2009.


[1] Latince olan “Mare Nostrum” adı ile hitap edilirdi . Bu kelime “Bizim Deniz” anlamına gelmektedir. Akdeniz’e bu ismi veren ilk kişi Jul Sezar’dır.

[2] ’’Gaz Hidratlar su ve hafif doğal gazların ki genellikle metan gazı karışımından doğal yolla oluşan kristal yapılı katılardır. Gaz hidratların ayrışması sonucu açığa çıkan yüksek hacimli metan gazı geleceğin potansiyel enerji kaynağı olarak görülmekle birlikte; küresel iklim değişikliklerinde de potansiyel bir role sahiptir.’’ (Yaycı,2012:11-12)