Marker’ın “La jetée” ve Gilliam’ın “Twelve Monkeys” Filmlerinde Metinlerarasılık | Dilhun Develi

 1960’lı yıllardan itibaren daha çok inceleme konusu haline gelen metinlerarasılık kavramına bakmadan önce, göstergebilimin temel taşı olan gösterge kavramına değinmek gerektiğini düşünüyorum. Saussure’e göre dilsel gösterge bir şey ile, bir kavram ile bir işitim öğesini birbirine bağlar. Ve bu birbirine bağlanan şey ya da kavramı göstergebilimin farklı unsurları ile açıklamaya çalışırız. Bu çalışmada ise metinlerarasılık kavramı ile ilgili iki filmin anlamlandırma süreci için analizi ve birbirlerini besleyen bağları inceleme konusu olacaktır.

 Metinlerarasılık kavramı, 20. yüzyılın ikinci yarısından bugüne Michail Riffaterre, Gérard    Genette, Umberto  Eco  ve  Harold  Bloom gibi  birçok  eleştirmen  tarafından  tanımlanmış  ve  incelenmiştir. Bu eleştirmenler arasında, Roland Barthes, en önemli ve saygıdeğer göstergebilimcilerdendir.[1] Kavram en yalın haliyle metinlerin anlamının başka metinler tarafından yeniden yapılanmasıdır. Farklı medya araçları ile birbiriyle bağı bulunan iki metnin yeniden anlamlanma süreci gerçekleşmektedir. İlgili kavram sinema, edebiyat, resim, reklamcılık gibi çeşitli alanlarda etkisini göstermiş ve halen göstermeye devam etmektedir. 

 Özgün eserler vermenin ya da remakelerin yaratıcılık bağlamında tartışmalara neden olduğu günümüzde bu kavramsallaştırma geçmiş dönemlerdeki etkisini katlayarak sürdürmüştür. Halk destanlarından ya da klasik yapıtların genel yapısından esinlenerek modern dünya gerçekleriyle harmanlanıp yeniden hayat bulan eserler ile adaptasyonlar arasındaki farkı bu noktada belirtmek yararlı olacaktır. Shakespeare’in Othello ya da Romeo ve Juliet eserinin sinemaya uyarlanması yani adapte edilmesi farklı bir husustur. Ancak Sakespeare’in Hırçın Kız (İngilizce özgün adı: The Taming of the Shrew, 1593) eserinin yeniden yapılanarak 1999 yılında Senden Nefret Etmemin 10 Sebebi (Özgün adı: 10 Things I Hate About You) adlı filmde sinema ekranına yansıması arasında farklılık mevcuttur. Kitaptaki temel yapı ile geçen yüzyıllar arasında değişen modern dünya dinamikleri farklılık göstermekte ve bu sebeple ilgili metin ana metinden beslenerek yeni bir form kazanmaktadır. 1593 yılında yayınlanan metin bu noktada bazı kurgusal ya da dramatik yapı unsurları bakımından ödünç alınmıştır.

 İlgili eserlere baktığımızda da her iki eserde de yazılabilir bir metin görmekteyiz. Yani okunabilir metinde gördüğümüz gibi kapalı kesin sınırları olan değiştirilemez bir metin yoktur. Bunun aksine açık ve dinamik bir metin söz konusudur. Filmlerde sıkça görmeye başladığımız zaman yolculuğu anılar ve birbirinin içine geçmiş anlamladırma süreçleri noktasında ele alabileceğimiz gibi aynı zamanda iki distopik evren anlatısı da karşımıza çıkıyor.

 12 Maymun filmine baktığımızda Jeffrey Goonies karakteri vasıtasıyla açık bir sistem ve tüketim eleştirisi görmekteyiz. Florida Keys sahillerinin insanlar için sunulan bir ideal mekan olması ve Jeffrey’nin kendi babasına karşı çıkışında dayandığı düşünce yapısı ile verilen eleştirel alt metni; Dalgakıran filminde, gelecekteki insanlar tarafından verilen motorumsu yapının endüstriyi şahlandıracak cihaz olması ancak Davis’in bunu kabul etmemesi ekseninde görebiliriz.

 12 Maymun filmi, kader, anıların zihnimizde yer eden yansımaları, insan olmakta neyin önemli olduğu ve hayat boyu hatırlanan şeyleri distopik bir düzlemde anlatmaya çabalıyor. Ancak distopik evren vurgusu Dalgakıran filminde sunulan evrenden daha ön planda. Anlatılmak istenen metin bu noktada 12 Maymun için biraz daha geri plana konmuş ve iç içe geçmiş zamanlar ile karmaşık dramatik yapıya daha fazla yer verilmiş durumda.

 Göstergebilimin temelinde yer alan anlamladırma (Semiosis) sürecinden iki eseri de okumaya çalıştığımızda ise izleyiciler açısından farklılık yaşanması da mümkün olacaktır. Örneğin, uzlaşım unsurunu ele aldığımızda; uzlaşımın alışkanlıkların, deneyimlerin ve kullanımların belirlediği göstergelerin toplumsal boyutu olduğunu görüyoruz. 1962 yılındaki eserde aklımızda yer eden her anı birer fotoğraf karesi şeklinde metinleştirilmiş. Ancak enformasyon çağına adım attığımız ve içerisinde müzik, renk, ses kullanımının tek başına yeterli kalmadığı 1995 senesinde çekilen eserde anılar renkli, sesli ve hareketli hale gelmiş durumda. Zaman içerisinde yaşanan bu değişim dilin pragmatik boyutu ve bağlam unsuru ile ilişkilidir.

 Psikolojik faktörlerin çok daha öne çıkarıldığı 12 Maymun’da gerçeği mi yoksa bir şizofreni hastası olan James’in hayallerini mi izlediğimizden film boyu emin olamıyoruz. Ancak Dalgakıran’da bu anlatı daha basit tutulmuş ve odak bu temanın üzerinde değil. Duygusal anlamda daha vurucu göstergeler içeren Dalgakıran’da izleyici kendi hayatını etkileyen bir anıya tutulma ve hayat boyu o anıyı tekrar tekrar hatırlayarak bahse konu anıyı yeniden yaratım sürecini daha etkili şekilde hissedebiliyor. Bu yeniden yaratım sürecinde “his” kelimesinin ayrı bir önemi olduğunu düşünüyorum. Farklı zamanlara gitse de Davis verilen görev dışına çıkıp hayatını etkileyen o “anın” peşine düşüyor. Bu durumda, “Sıradan anları hatıralardan ayıran bir şey yoktur, ne zaman ki o anların açtığı yaralar sızlar, anlar hatıra değeri kazanır.” (Dalgakıran/La Jetée, 1962) sözü an ve anı farklılığını ortaya koyuyor. Aynı anlatıyı ise 12 Maymun filminde James’in delilik ve gerçeklik arasında yaşadığı bocalama süreci ile izliyoruz. Gerçekliğine inandığı virüs ve bilinen dünyaya yardım etme amacıyla yola çıkan James yaşanan anlar ve anların yaşattığı hisler neticesinde yaratılan anı ile farklı bir anlamlandırma süreci yaşıyor. Bu zamanda, yani 1996 senesinde yaşamak ve hayatına Kathryn ile devam etmek istiyor. Zaman kavramının yanında gerçeklik algısının da eğilip bükülebildiği, süreç içerisinde kişiliğimizi ve gerçeklik algımızı yaşadığımız duyguların şekillendirdiği bir evrene yolculuk ediyoruz. Bu noktada 1962 ve 1995 yılında yayınlanan iki metnin temel derdi de ortak hale geliyor. İnsan doğasının basitliği ve bir diğer yandan zorluğunu gözler önüne seriyor. Herkesi hayata bağlayan, umudunu ve inancını temsil eden bazı anlar vardır. Bu bazen erişilememiş bir kişi ya da doyuma ulaşmamış bir ilişki olarak kendini gösterir. Ancak zaman içerisinde hissedilen duygularla ve acıyla o anlar ideale, o ideale varılması ise hayatımızın merkez noktası haline dönüşür. Ve işte bu ideale ulaşmak her zaman gerçek mutluluğun kaynağı olmayabilmektedir. Aksine bilinen hayatın sonu niteliğini taşır. 

 Her iki eserde de zaman, mekan ve anı kavramlarını birbirinin içine sokuyor. Günün sonunda ise yaşanacak olandan yaşadığımız zaman dilimini değiştirsek bile kurtulamayacağımızı görüyoruz. Kader çarkları her iki eserde de insanoğlu için işliyor.

DİPNOT

  1. Roland Barthes’ın Metinlerarasılık Kuramı Üzerine Bazı Düşünceler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi/The Journal of International Social Research, Vol. 11/59 (2018), p. 73-77, ISSN: 1307-9581

KAYNAKÇA:

  1. Argos Films, Anatole Dauman, Chris Marker, Dalgakıran (Orijinal adı: La Jetée), 1962, Fransa.
  2. Touchstone Picturs, Karen McCullah, Kirsten Smith, Gil Junger, Senden Nefret Etmemin 10 Sebebi (Özgün adı: 10 Things I Hate About You), 1999, Amerika Birleşik Devletleri.  
  3. Hırçın Kız (İngilizce özgün adı: The Taming of the Shrew), William Shakespeare, 1593.
  4. Universal Pictures, Charles Roven, Terry Gilliam, 12 Maymun (Orijinal adı: Twelve Monkeys) 1995, Amerika Birleşik Devletleri. 
  5. “Roland Barthes’ın Metinlerarasılık Kuramı Üzerine Bazı Düşünceler”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi/The Journal of International Social Research, Vol. 11/59 (2018).