“İrade Terbiyesi” Üzerine | Mehmet Boran

0
2070

Haritada pek çoğumuzun yerini bulmakta dahi güçlük çekebileceği bir bölgeden yayılarak başlayan ve artık sosyal hayatın belirleyici faktörü olan salgın, milyonlarca insanın evlerine kapanma sürecini beraberinde getirdi. Bunun doğal bir sonucu olarak da gündelik pratikler, rutinler, alışkanlıklar bilumum yaşam tarzı hızla değişmeye başladı. Dolayısıyla değişen durumun adını koymakta da hiç gecikme yaşanmadı: “Yeni normal”…

Yeni normal süreci, madalyonun iki yüzüne sahip yapısıyla, kolaylıklar sağlayan bir süreç olduğu kadar muhtelif problemler oluşturan yönüyle de karşımıza çıkabilmektedir. Örneklemek gerekirse, böylesi olağanüstü durumların ortaya çıkardığı ilk sorunlardan biri çoğunlukla uyum ve odaklanma problemidir. Burada bir miktar genelleme yoluna da giderek çevremizde, “zihnimdeki düşünceleri toparlayamıyorum”, “doğru planlamalar yapamıyorum”, “düzenim çok bozuldu” tarzı yakınmalar ile daha sık karşılaşmaya başladığımızı düşünüyorum. Düzenin değişimiyle birlikte, dozu da oldukça artan gayet anlaşılır bir yakınma; ancak bir o kadar da riskli neticeleri içerisinde barındıran bir ruh hali olarak önümüzde duruyor. Zira başlangıçta pek de önemsenmeyen ve üzerinde durulmayan bu vaziyet, yerini alışkanlığa bırakmaya başladığı an negatif etkilerin çoğalmasına ziyadesiyle müsait hale gelir. Yani bu durumu, “günlerin her şeyi yapma hevesiyle başlayıp gün sonunda hiçbir şey yapamamakla tüketildiği” bir döngü olarak potansiyel risk alanı şeklinde özetleyebiliriz. O halde, halet-i ruhiye bu şekilde tecelli ediyorsa, toparlanmaya dönük ne(ler) yapılabilir?

Birtakım naçizane tavsiyelere geçmeden evvela belirtmek isterim ki, “bir kitap okudum ve hayatım değişti” gibi iddialı cümlelere mesafeli yaklaşmayı tercih ettiğimden burada bahsi geçen ve bu yazının yazılmasında teşvik edici rolü olan kitap yalnızca bir okuma önerisidir; daha fazlası değildir. Uzun vadede içini doldurmakta güçlük çekebileceğimiz “büyük” sözcükler kullanmaktan ziyade, hayatımıza rehberlik edebilecek “küçük” ve anlamlı kelimeler ile yola çıkmanın daha makul olabileceği parantezini de böylelikle kapatıp yukarıdaki soru(nu)muza şimdi dönüş yapabiliriz. Bugünlerde karşılaştığımız odaklanma problemine çözüm arayışının izlerini, müsaadenizle geçmişe küçük bir yolculuk yapıp bir adamın (Jules Payot) eserinde aramaya çalışalım. 1859 yılında Fransa’da dünyaya gelen Payot, (hakkında çok az şey bilinmekle beraber) literatürde “eğitimci” kimliği ile ön plana çıkmaktadır. Payot, kendi çağında da iradeye, odaklanmaya ve bilince dayalı çeşitli problemler gözlemlemiş olacak ki, “İrade Terbiyesi” isimli çalışmasını bizlere sunmuştur. Açıkçası kitapta yer yer kalıplaşmış “kişisel gelişim” taktiklerinin yanı sıra dünyevi zevklerin beyhudeliğine ve ulvi amaçlar edinmeye dair nasihatlerin izlerine rastlanılsa da (dönemsel farklar unutulmamalı) hakikaten günümüz koşullarına uyarlayabileceğimiz, bize uygun zihin açıcı bazı tavsiyeleri de yadsımamak gerekiyor. Satırlarında duyguların düşüncelerimiz üzerindeki etkisinin önemine değinen ve başta bizlere çok da çekici gelmeyen bir işi, çağrışım yoluyla cazip kılma gücümüze başvurmamız gerektiğini belirten Payot, isteğimize uygun duyguları zenginleştirebileceğimizi ve onları istediğimiz gibi değiştirebileceğimizi hatırlatmaktadır. Birkaç gündür içinizi kemiren, ne bitirebildiğiniz ne de takıntısından kurtulabildiğiniz o işin çaresine bakmak için, istenmeyen bir düşünceyi faydalı bir düşünceye dönüştürme yani bilinci yönlendirme fikri ile üstesinden gelinebileceğini vurguluyor. Yeri gelmişken bu noktada, geçen aylarda okuduğum ve Payot’un da önerilerini destekleyen nitelikte bir makale[1] aklıma geliveriyor. Makale, aşırı düşünmeye ve bu bağlamda düşünceleri organize etmekte güçlük çekmeye dair çözüm önerileri sunarken, iradenin kontrolüne ve zihnin pozitif yönlendirilmesine ilişkin tavsiyeleriyle “İrade Terbiyesi”nde geçen satırlar ile paralellikler gösteriyor.

İçsel bir yolculuk: Derin tefekkür

Payot, irade terbiyesi sürecinde inzivaya çekilmenin önemi üzerinde de durmaktadır. Yani, derin düşünmeye dayalı bir inzivaya çekilmek ve ruhun telkinlerinin derinlere kadar işlemesine izin vermek… Hakkı gereğince verilmiş içsel bir yolculuk, bir sonraki aşamada atılacak her adımın emniyet supabı olma iddiası taşır. Derin tefekkür, düşüncelerimiz üzerinde kontrolü sağlayabilmek ve onları yönlendirebilmekten de öte, bir çeşit “insanın kendisiyle yeniden tanışma” yolu olarak görülebilir. Salgın süreciyle birlikte gündelik hayatın yavaşladığı ve -her ne kadar kişisel olmaktan ziyade zorunlu bir tercih de olsa- oturup mümkün mertebe içsel bir muhakeme yapma fırsatı için daha fazla vakit bulabildiğimiz şu günler, belki de derin tefekkür için en elverişli zamanlardır.   

İradenin terbiyesinde harekete geçmenin (bitirmek değil, başlamak en çok zaman kaybedilen yerdir) teşvik edici yönüne de işaret eden Payot, “an”ın önemine vurgu yapıyor. Zihnimizde gün içerisinde pek çok düşüncenin dolaştığını biliyoruz; tam da bu noktada Payot, faydalı bir düşünce bilincimizden geçtiğinde onun hızla uzaklaşmasına engel olmamız, üzerinde dikkatli bir yoğunlaşmayla birlikte başka his ve fikirleri tetiklemesine zorlamamız gerektiğini ifade ediyor. Yani, diğer bir deyişle ondan alabileceğimiz her şeyi “o an” almanın ne kadar kıymetli olabileceğini anımsatıyor. Hayatın bize her zaman çok parlak çalışma ve hareket fırsatları sunmayabileceğini de gerçekçi bir yaklaşım ile dile getiren Payot’a göre; “yine de yapılabilecek küçük hareketler ve ufak işler her zaman fazlaca bulunabilir. Eylem insanı olmak için fırsatlar aramak gerekmez. Çünkü sabahtan akşama kadar birçok fırsat kendiliğinden gelip geçer. İradeyi kontrol ederken elde edilen başarılar, çoğu kez küçük mücadeleler sonucunda kazanılır.”

Sözün özü, düşünceleri organize edememe sorununa ve isteksizlik halinin kökenlerine oldukça yalın cümleler ve kolay anlaşılır bir dil ile eğilen Payot’un “İrade Terbiyesi”, esasında atılabilecek basit adımların iradenin eğitimi üzerinde nasıl etkili olabildiğine dair bizler için tıpkı hatırlatıcı notlar gibidir. Bir başucu kitabı yahut kim bilir belki de iradenizin “çalar saat”i olarak yanınızda bulundurabilirsiniz.  


[1](Oppong, T. (2019). Psychologists Explain How To Stop Overthinking Everything. medium.com, https://medium.com/kaizen-habits/psychologists-explain-how-to-stop-overthinking-everything-e527962a393)

Önceki İçerikAylak Sınıfın Teorisi / Thorstein Bunde Veblen (Haftanın Kitap Önerisi)
Sonraki İçerikDuygular Sosyolojisi Referans Listesi | Zeynep Kurnaz
Toplum ve Ütopya
Toplum ve Ütopya, ereği sosyal bilimler alanında düşünce ve bilgi üretmek olan kolektif çalışma esaslı bir sosyal bilimler web sitesidir. Sosyal bilimlerin her alanından kuramsal ve ampirik çalışmalara sayfaları açıktır. Epistemolojik ve metodolojik anlamda belirli yaklaşımlarla örülü sınırlamaları yoktur. Sosyal bilimlerin içerisindeki yöntemsel farklılıkları içerisinde barındırır. Sorgulayan, araştıran ve üreten sosyal bilim insanlarının ürettiği nitelikli içerikleri toplumun her kesiminin zihni faydasına sunma kaygısı ve sorumluluğu taşımaktayız. Sosyal bilimler alanına ufak da olsa katkı sağlamak en temel hedeflerimizdendir. Aynı kaygı ve sorumlulukları taşıyan sosyal bilimlerin çeşitli disiplinlerindeki araştırmacılarla ortak bir platformda buluşarak bilgi ve tecrübelerin geniş kitlelere aktarılması için fikri üretimde bulunmaktan onur duyarız. Yazı göndermek ve bilgi almak için e-posta adreslerimiz: iletisim@toplumveutopya.com