Bir Sosyolog Olarak Behice Boran | İlknur Burcu Keser

0
2137

Türk siyasi tarihinde önemli bir yer edinen, ilk sosyalist kadın milletvekili ve Türkiye’nin ilk kadın siyasi parti başkanı olarak ilkleri gerçekleştiren Behice Boran; ülkemizin ilk kadın sosyoloğu olarak siyasi kimliğinin gölgesinde bırakılmaması gerekilen önemli bir akademisyen kimliğine de sahiptir. Behice Boran üzerine yazılanların büyük çoğunluğu siyasi yaşamı ile ilgili olsa da eğitim hayatından 1939–1948 yılları arasında akademiden koparılıncaya değin yaptığı çalışmalar ve eleştirel bakış açısı bugünün sosyal bilimcileri için hâlâ ilham vericidir.

Amerikan Kız Koleji’nin orta ve lise kısımlarını birincilikle bitiren Boran, 1931 yılında İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne girer. Öğreniminin ikinci yılında Manisa Orta Mektebine İngilizce öğretmeni olarak atanır. Kemalist Devrimin eğitim yolu ile halkı aydınlatma ve ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesine yükseltme ülküsüne kendini bağlamıştır.[1] Uğur Mumcu ile yaptığı ve daha sonra “Bir Uzun Yürüyüş” adıyla kitaplaştırılan konuşmalarda “Ülkede ilkokulu bile okuyamayan milyonlarca çocuk, genç vardı, okuma-yazma bile öğrenemeden göçüp gidiyorlardı. Benim elde ettiğim öğrenim bana verilmiş bir olanaktı, bir şanstı. Borçluyum onlara karşı. Bu durumun düzelmesi için çalışmak boynumun borcuydu. Onun için ilk aklıma gelen, pedagoji öğrenimi yapmak oldu. Eğitimle toplum cehaletten kurtulacak, gelişip, çağdaş uygarlığa ulaşacaktı.”.[2] sözleri ile “Olmayanın, olanın üstünde hakkı vardır” şiarı ile hareket ettiğini ve toplumun aydınlanmasında kendisinin de yüksek bir bilinçle sorumluluk üstlendiğini anlayabiliyoruz.

1933–1934 öğrenim yılının ikinci yarısının başında Amerika’daki Michigan Üniversitesi’nden gelen ve burslu doktora öğrenciliği için yollanan davet mektubu Behice Boran’ın hem bir toplumbilimci olarak hem de daha sonraki siyasi hayatında temsil edeceği fikirlerin yeşerip gelişmesi açısından önemlidir. Amerika’da ilk yıl anabilim dalı olarak sosyolojiye, ikinci olarak da pedagojiye kaydolmuştur. İkinci yıldan başlayarak ise yalnızca sosyolojide yoğunlaşmıştır. Boran, sosyolojiye bilinçli olarak yöneldiğini, eğitimin toplumsal kurumlardan yalnızca biri olduğunu ama toplumsal gelişme için tek başına yeterli olmayacağını[3] toplumsal yapıyı anlamanın da toplumsal değişim için önemli olduğunu düşünmeye başlamıştır. O yıllarda Türkiye’deki bilim anlayışı da elbette bu düşüncesinde etkili olabilir. Ziya Gökalp’in etkisi ile sosyoloji o yıllarda “toplumu değiştirme bilimi” olarak algılanıyor ve “bilimlerin hası” olarak kabul ediliyordu.[4] Behice Boran’ın Marksizimle tanışması da Amerika’da eğitim aldığı sırada olmuştur. Uğur Mumcu ile yaptığı konuşmada Boran, Marksizm ile tanışmasının Amerikalı bir sınıf arkadaşı ile sosyolojiye ilişkin konuşmalarından sonra olduğunu söyler. Konuşmada Boran Durkheim’dan, arkadaşı ise Marx’tan bahseder. Lâkin Boran Marx, arkadaşı ise Durkheim okumamıştır. Konuşmaları Boran’ın Marx, arkadaşının Durkheim okuyup yeniden tartışma kararı almaları ile biter. Behice Boran, ilkel toplumlar konusunda bilgilenmek için aldığı sosyal antropolojiye giriş derslerinin sosyoloji derslerinden farklı bir bakış açısında olduğunu ifade eder. İlhan Tekeli, Mübeccel Kıray’ın anlattıklarından yola çıkarak bu dersin hocasının ünlü Leslie Whyte olduğunu aktarır.[5] Behice Boran akademik kariyerinde çalışmalar yapacağı ve kullanacağı “toplumsal yapı” ve “toplumsal evrim” kavramlarının fikri temellerini bu derste almış ve ilerletmiştir. Marx’ı ve Marksizm’i öğrenmek isteyen Boran seminer dersi için Marx üzerinde bir çalışma yapmayı ister ve profesörün kabulü üzerine ilk Marx okumalarına başlar. Seminer dersi bağlamında Marx’tan “Kapital”, “Alman İdeolojisi”, “Komünist Manifesto”; Engels’tan “Ailenin ve Devletin Menşei”, “Doğanın Diyalektiği”; Lenin’den ise “Diyalektik Materyalizm ve Empriokritisizm” adlı kitapları okur.[6]

Behice Boran’ın “Bir Mesleki Mobilite İncelemesi 1910-1930 Yılları Arasında Amerika Birleşik Devletleri’nde Meslek Gruplarının Yaş Dağılımı Analizi” (A Study of Occupational Mobility: An Analysis of Age Distributions of Occupational Grouppings in the United States 1910-1930) başlıklı doktora tezi ABD’deki ve Türkiye’deki egemen sosyoloji anlayışından farklı bakış açıları içermekteydi.[7] Esas araştırmak istediği konu “düşey sosyal hareketlilik” olan Behice Boran saha araştırması için gerekli şartlar sağlanamadığından doktora tezini ABD’nin nüfus sayımı verilerinden yaralanarak yapmıştır. “Boran doktora tezini demokratik ülke olarak sunulan ve ‘Amerikan miti’ olarak adlandırılabilecek sınıfsal hareketliliğin herkes için geçerli ve eşit olduğu söylemini sorgulamak amacı ile o dönem ABD’sinin sınıfsal hareketliliği konusunda yapmıştır. Çalışmasının sonucunda da sıklıkla demokrasi örneği olarak gösterilen ABD’de sınıflar arası hareketliliğin egemen söylemin tersine sınırlılığını ortaya koymuştur.”.[8] Behice Boran 1938’de Michigan Üniversitesi’nde doktorasını aldığında ABD’den doktora alan ilk kadın ve Türkiye’de sosyoloji doktorası yapan ilk kadın olarak dönüş yapar.[9] Yoğun çabalardan sonra 1939 Mayısında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğretim kadrosuna, üç yıl içinde doçentlik tezini hazırlamak koşuluyla sosyoloji doçenti olarak atanır.

Behice Boran’ın doçent olarak atandığı Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Atatürk’ün 11 Mart 1935’te Kültür Bakanı Abidin Özmen’e verdiği bir direktif üzerine kurulmuş bir Atatürk projesidir.[10] Boran burada akademiden koparıldığı zamana kadar istatistik, şehir sosyolojisi ve sosyolojiye giriş dersleri vermiştir. Behice Boran’ın Sadun Aren, Aydın Yalçın gibi dönemin üniversite asistanlarının da katıldığı dersleri diğer üniversite çevrelerinden de katılımcı bulmuş ve ilgi görmüştür. Behice Boran düşünsel olarak da metodolojik olarak da Türkiye’de hakim sosyoloji anlayışının dışına çıkmış ve yeniliklerle öncülük yapmıştır. Boran’ın saha araştırmaları ve toplumsal yapı çalışmaları sosyolojiye kattığı yenilikler açısından önem teşkil eder. Boran’ın yaptığı toplumsal yapı çalışmaları 1941-1942 yıllarında Manisa’ya bağlı 8 ova, 5 dağ köyü üzerine yapılan ve farklı makalelerde de ele alınan bir alan araştırmasına dayanmaktadır. Boran bu çalışmasında incelediği köylerin üretim biçimi, ürettikleri ve ekolojilerini baz alarak bir toplumsal yapı analizi gerçekleştirmiştir.[11] Bu saha araştırmalarının önemini anlamak için o zamanın hakim sosyoloji anlayışını bilmek önemlidir. O dönemde Türkiye’de Durkheim sosyolojisi hakimdi ve saha araştırmaları bazen sosyoloji araştırmalarına dahil edilmiyor, küçümseniyordu. Behice Boran ise Türkiye’nin toplumsal yapısını araştırmak istiyordu, çünkü toplumsal değişim için öncelikle o toplumun yapısını kavramak ve çözümlemek gerektiğini düşüncesindeydi. Bugün çok yaygın bir kullanımı olsa ve sosyoloji bölümlerinde anabilim dalı olarak çalışılsa da Behice Boran zamanında “toplumsal yapı” kavramı pek alışıldık ve önem atfedilen bir kavram değildi. Behice Boran’ın ilk öğrencilerinden olan Mübeccel Kıray “Bugün sosyal yapı denince çok olağan geliyor. Hâlbuki o zamanlarda ‘sosyal yapı’ denince, ‘ne bu, çimento yığını mı’ demişlerdi.”.[12] sözleriyle o zamanlarda toplumsal yapı kavramına bakış açısını anlatmaktadır. Bu anlayışa rağmen Boran yenilikte öncü olmuş ve öğrencileri ile birlikte Ankara gecekondularında, Ankara ve Manisa köylerinde saha araştırmaları yapmıştır. 1941-1942’de ise doçentlik tezi olan “Bir Köy Üzerine Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Tetkiki” çalışmasını tamamlar. 1945 yılında da temel eseri olan “Toplumsal Yapı Araştırmaları, İki Köy Çeşidinin Mukayeseli Tetkiki” çalışması yayımlanır. Boran saha çalışmasında benimsediği toplumsal yapı ve toplumsal değişme konusunda diğer tüm toplumlarla benzerlikleri de olan toplumsal gerçeklik anlayışından hareketle, ‘özgül-somut gerçekliğe’ evrensel bilim metodu aracılığıyla yönelmiş ve toplumsal değişme açısından Türkiye’nin özgüllüğünü yakalamaya çalışmıştır.[13] Bilim evrenseldir evet, ama evrensele giden yol yereli anlamaktan geçer, Behice Boran da bu bilinçle yaptığı saha araştırmaları ve toplumsal yapı çalışmaları ile kendi toplumunu anlamaya çalışan bir sosyolog olmuştur.

Behice Boran’ın sosyolojiye katkılarını anlamada Ocak 1947 yılında American Journal of Sociology(AJS) dergisinde yayınlanan “Geriye Dönüp Baktığımızda Sosyoloji”( Sociology in Retrospect) makalesi de büyük önem teşkil eder. Sosyolojinin kurucu düşünürlerinden kabul edilen Auguste Comte, Emile Durkheim, Herbert Spencer, Max Weber gibi isimlere Marksist bakış açısı ile eleştirilerde bulunur. Bu makale Amerika’da yankı uyandırmış ve Eylül 1947 yılında aynı dergide Behice Boran’ın makalesi ile ilgili başka bir makale yayınlanmıştır. Behice Boran’ın makalesinde adı geçen sosyologlara ve sosyoloji okulları ile yazdıklarının amacı sadece eleştiride bulunmak değildi; Gökhan Atılgan bunu, Boran’ın Stalin zamanında “burjuva ideolojisine” dahil edilen, bir bilim olarak görülmeyen ve dışlanan sosyolojiyi sınıfsal analizler, bütünsel bakış ve ilişkisel analizlerle “burjuva düşünce dünyasının mülkü” olmaktan çıkarmayı amaçladığı şeklinde yorumlar.[14] 

Akademiden kopartılışı ile siyasal hayatta varlık gösteren ve Türk siyasal hayatında önemli bir isim olan Boran’ın siyasal kuramında, sosyoloji çalışmalarında yaptığı araştırmalar sonucu elde ettiği gözlem ve kazanımlarının izi vardır. “Eşitsiz ve Bileşik Gelişme” kuramı buna örnektir. Bu kuram, toplumların kendine özgülüklerine vurgu yapar. Kapitalizm bir dünya sistemidir. Bunun için de toplumlar bileşik gelişir lâkin bu gelişme eşit değildir. Yani en ileride olan ile en geride olan organik bir bütünlük oluşturur.[15] “Eşitsiz ve Bileşik Gelişme” kuramı ise Behice Boran’ın Türkiye’de Marksist düşünceye en büyük katkılarından olan “Sosyalist Devrim” kuramı için temel oluşturmuştur. Yani, Boran hayatının farklı dönemlerinde akademisyen ve siyasi bir lider olsa da akademisyen kişiliğinin siyasi kuramlarına, siyasi ideolojisinin de sosyoloji alanında yaptığı eleştirilere etkisi vardır.

Boran’ın sosyolojiyi toplumu eşitlikçi bir yönde değiştirme bilimi olarak değerlendirmesi,[16] bu doğrultuda toplumsal yapıyı çözümlemeye yönelik çalışmaları, kendi alanında öncü olma cesareti, eleştirel ve yenilikçi düşünce yapısı, toplumun aydınlanmasında kendi üzerinde duyduğu sorumluluk duygusu günümüz sosyal bilimcileri ve sosyal bilim öğrencileri için önemli bir ilham kaynağı olmayı sürdürmektedir.


[1] Gökhan Atılgan, Behice Boran – Öğretim Üyesi, Siyasetçi, Kuramcı, Yordam Kitap, İstanbul 2007, s. 39.

[2] Uğur Mumcu, Bir Uzun Yürüyüş, um:ag Vakfı Yayınları, Ankara 2012, s. 15.

[3] Atılgan, a.g.e., s.  36.

[4] Aynı yer.

[5] İlhan Tekeli, “Sosyal Bilimci ve Siyasetçi Olarak Behice Boran: Hesabı Akılla Verilen Bir Yaşam”, Behice Boran Kitabı – Seçme Metinler ve Üzerine Yazılar, der., Emir Ali Türkmen, Dipnot Yayınları, Ankara 2018, s. 381.

[6]  Mumcu, a.g.e., s. 17.

[7][7] Hayriye Erbaş, “Türkiye’de Bedeller Ödemiş Bir Sosyolojik Düşünce Ustası: Sosyolog Behice Boran”, Mülkiye Dergisi, 39(3),2015, s. 32.

[8] Aynı yer.

[9] Tekeli, a.g.m., s. 382.

[10] Tekeli, a.g.m., s. 383.

[11] Erbaş, a.g.m., s. 35.

[12] Gökhan Atılgan, “Sosyoloji ile Siyasal Kuram Arasında Behice Boran” Behice Boran Kitabı-Seçme Metinler ve Üzerine Yazılar, der., Emir Ali Türkmen, Dipnot Yayınları, Ankara 2018, s. 441.

[13] Erbaş, a.g.m., s. 37.

[14] Atılgan, a.g.m., s. 442.

[15] Atılgan, a.g.m., s. 447.

[16] Erbaş, a.g.m., s. 47.

  • Bu yazı ilk olarak Anlık Dergisi’nde yayımlanmıştır.