Sürdürülemeyen Toplumlarda Sürdürülebilir Kenti Düşünmek | Halil Ecer

0
1548

21. yüzyılın şafağında dünya üzerinde belli problemlerin kronikleştiği görülmektedir. Bunlar arasında küresel iklim krizleri, salgınların başlangıcı olarak Covid-19, büyüyen ve yoğunlaşan kentler, dünya üzerinde işsizliğin artması, kronik yoksulluk, prekaryanın gün geçtikçe yükselmesi sayılabilmektedir. Kapitalizmin krizlerden beslenerek yaşamını devam ettirmesi ve her kriz sonrası daha da güçlenerek kapasitesini artırması (Harvey, 2012a, 2012b) aynı zamanda yeni krizlerin doğallaşmasını (zihinlerde) sağlamaktadır. Bu bağlamda 21. yüzyılı diğer dönemlerinden farklı kılan birtakım unsurlar ön plana çıkmaktadır. Bunların başında “sürdürülebilirlik” kavramı anlam kazanmaktadır. Sürdürülebilir Gelişme terimi Çevre ve Gelişme Dünya Komisyonu için Brundtland Raporunda (1987) kullanılmasıyla litertürde yer almaya başladı. Bu çağda sürdürülebilirlik ve kriz kavramları birbiriyle organik olarak bağ kurmaktadır. Hatta sürdürülebilirliğin de bir çeşit kriz olduğuna dem vurmak da mümkün olabilmektedir (Zizek, 2012). Sürdürülebilirlik birçok farklı alanda, farklı şekillerde kullanılsa da esasında pozitifliğe veya “iyiye” referanslanmaktadır. Ve aynı zamanda sürdürülebilirlik yaygın kullanımda veri setlerini “doğa” üzerine kurmaktadır(Altuntaş, 2012). Ekolojik olarak ele alınan bir kavramın toplumsallaşması farklı boyutların geliştirilmesine katkı sağlamaktadır. Tam da bu noktada bu metnin amacı “sürdürülebilir kentleşmeye” odaklanırken toplumsal gerilim ve sürdürülebilirlik üzerine tartışma yürütmektedir.

Sürdürülebilir kentleşme, kısaca mevcut kentleşme sürecinde ortaya çıkan problemlerin ehlileştirilmesi, doğaya verilen zararı en aza indirmek, toplumsal refahı önceleyen, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelen, katılımcılığı artıran hal ve eylemlerin tamamını içinde barındırmaktadır (Karakurt Tosun, 2013). Problemlerin tamamen ortadan kaldırılması genel konjonktür dahilinde pek mümkün görünmediği için ehlileştirme kavramını kullanmaktayım. Sürdürülebilir kentleşmenin ana iki unsuru, yerel yönetimler ve kentte yaşayan toplumdur. Genel literatürde sürdürülebilir kentleşmenin maddi unsurlara yani kent planlaması, mimarlık veya çevrenin korunmasına hapsedilmesi kendi içerisinde sürdürülememezliği barındırmaktadır. Mevcut problemlerin ortaya çıkmasında en etkili faktör insan iken çözüm noktasında sanki problemin içinde insan yokmuş gibi analiz etmek ve bu analizi politikaya dönüştürmek sadece problemin sürdürülebilirliğini arttırmaktadır. Kentte yaşayan insanların eğilimlerinde değişmeler yaşanmadığı taktirde halktan kopuk otoritelerin geliştireceği her politika kaynak israfını arttırmaktadır. Kaynakların etkili ve verimli kullanılması da sürdürülebilirliğin ana hatlarını oluşturmaktadır. Bu bağlamda kenti salt fiziksel olarak değerlendirmek ve kentsel yapılı çevrenin üretimi olarak ele almak kentin siyasal, sosyal ve ekonomik üretimlerini gözden kaçırmamıza neden olmaktadır (Altay, 2007)

Günümüzde pandemi sürecinde kamusal mekanların neredeyse atıl duruma düşmesi toplumsal düşünüşte büyük tahribatlar meydana getirmiştir. Toplumsallığın çöküş süreci olarak ele alınabilecek bu çerçevede toplum-mekan ilişkiselliği tüm gerçekliği ile ortaya çıkmaktadır. Fakat sürdürülebilir kentleşme yaklaşımlarının çoğunda toplumun etkin rolü gözardı edilmektedir. Sosyolojik olarak bu konu ele alındığında “içselleştirilme” kavramı ön plana çıkmaktadır. İçselleştirme, kent kültürünün korunması ve sürdürülmesi aynı zamanda habitusun şekillenmesinde mihenk taşını oluşturmaktadır. İçselleştirme bireysel bir eylem çeşididir ve sonuç olarak toplumsallaşmayı doğurmaktadır. Sürdürülebilir kentleşme ele alınırken demokratik vurguların artırılması yani katılımcılığın teşvik edilmesi “insandan kaynaklanan problemin insan tarafından çözülmesi” olarak ele alınabilmektedir. Otoyolların ve plana uygun yapılmış binalar, parklar, ana akslar, meydanlar elbette sürdürülebilir doğa bakımından önemlidir. Fakat bu kentsel mekanları kullanan insanların farkındalıklarını artırıcı, kente karşı sorumluluk bilincinin geliştirilmesi sağlanmadan başarıya ulaşılmayacaktır.

Bireylerin geleceğe karşı sorumluluk sahibi olmasını beklemek beyhude bir bekleyiş olacaktır. Elbette otoriter sistemlerle kent bilincinin oluşturulması mümkün değildir. Fakat katılım yoluyla bilinçlendirme programları toplum nezdinde karşılık bulabilmektedir. Söz gelimi istenildiği kadar geri dönüşüm tesisi yapılsın eğer insanlar çöpleri ayrıştırma bilincine sahip değilse ayrıştırma maliyeti geri dönüşüm maliyetinin önüne geçecektir. Bireysel çabalar değerli ve gerekli olmakla birlikte eksik kalmaktadır. Sürdürülebilir kentleşme topyekûn olmayı gerektirmektedir. Bireyden başlayıp toplum, karar alıcı mekanizma, politika uygulayıcıların kolektif yaklaşımları ile gerçekleştirilmelidir.

Sonuç olarak sürdürülebilir kentleşme yaklaşımlarının disiplinlerarası bir gelişim alanı olması bir yığılıma sebebiyet vermektedir. Özellikle şehir ve bölge planlaması, çevre çalışmaları, mimarlık ve coğrafyanın ön plana çıktığı görülmektedir. Sosyoloji, siyaset bilimi ve kamu yönetim alanları temas etmekte fakat yeterince “içselleştirme” gerçekleşmemiştir. Bu eksiklik problemin kaynağı olan insanı görünmez kılmaktadır. Kenti ve çevreyi kirleten, plansız yapılaşmayı sağlayan karar alıcı mekanizmaların başında insan yer almaktadır. Kentte ortaya çıkan ranttan yararlananlar da insan. Bu bağlamda tekrara düşme pahasına insanın problem üreten eğilimlerin törpülenmesi, doğaya zarar veren fabrikaya bacasına filtre takmaktan çok daha önemli bir noktada durmaktadır.

Kaynakça

Altay, C., (2007). “Kentsel Sürdürülebilirlik Açısından Kültürel Planlama ve
Mekansal İcraatlar”
. Bülten 51: Dosya 05 – Sürdürülebilirlik: Kent ve Mimarlık,
Ankara: TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 25-29

Altuntaş, A. (2012). Sürdürülebilir Toplumlar ve Metroollerin Baskılarından Kurtulmak İçin Alternatif Bir Yol: Sürdürülebilir Kentler. Mustafa KEmal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 135-148.

Harvey, D. (2012a). Sermayenin Sınırları. (U. Balaban, Çev.) Ankara: Tan Kitabevi.

Harvey, D. (2012b). Sermayenin Mekânları. (B. Kıcır, D. Koç, K. Tanrıyar, & S. Yüksel, Çev.) İstanbul: Sel Yayıncılık.

Karakurt Tosun, E. (2013). Sürdürülebilir Kentsel Gelişim Sürecinde Kompakt Kent Modelinin Analizi . Yönetim ve Ekonomi, 31-47.

Zizek, S. (2012). Antroposen’e Hoşgeldiniz. (M. Budak, Çev.) İstanbul: Encore.