Akademik Yazmayı Bireysel Bir Eylem Olmaktan Çıkartmak: Yazma Grubu Ve Yazma Kankalığı Üzerine Notlar | Tolga Ulusoy

Bilimsel ve akademik yazma, pek çok kişinin zorlandığı ve çoğunlukla da bilimin parçası olarak görülmeyen bir süreçtir. Bilimle uğraşan kişiler yazmayı kendi işlerinin bir parçası olarak görmezler. Genel kanıya göre okumak, araştırma yapmak, gözlemlemek, deney yapmak, anket uygulamak, görüşmek bilimin bir parçasıdır ama yazmak bu işlerin bir parçası değildir. Ders dönemini bitirdikten sonra tez yazmak istemeyen hatta tezi için verilerini topladıktan sonra dahi yazamadığından veya öyle hissettiğinden yüksek lisansı veya doktorayı bırakmayı düşünen pek çok kişiyle karşılaştım. Yazı (kitap, tez, makale, blog) bilimsel bir üretimin en önemli somut çıktısı ama bilim üreten insanlar hala yazıyı kendi işlerinin bir parçası olarak göremiyorlar. O yüzden de nitelikli şekilde yazamıyorlar. Bizde hala çok yaygın değil ama Avrupa ülkeleri, ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda gibi bilimsel üretimin yaygın ve nitelikli olduğu ülkelerde yıllardır akademik/bilimsel yazma bir araştırma konusu haline getirilmiş ve bu yazma endişesi üzerine pek çok eser yazılmış durumda.

Bilim insanlarının bu yazma korkularının üstesinden gelmek için önerdikleri bir yöntem yazmayı bireyin tekil bir eylemi olmaktan çıkartarak bir grup etkinliği haline getirme düşüncesi yani yazma grupları (writing groups) kurmaktır. Bu yöntemi Peter Elbow Öğretmenler Olmadan Yazma (Writing Without Teachers) kitabında savunmuştur. Elbow yazdıklarının bir başkasının gözünden nasıl göründüğünün farkına varılmasının bir yazar için elzem olduğu düşüncesinden yola çıkarak bu tür grupların bu gözü sağlayacağını düşünmektedir. Rowena Murray, Elbow’un yazma grubu hakkındaki tavsiyelerini şu şekilde özetler:

  • Kendilerini adamış bir grup insan
  • Çeşitlilik: farklı kişiler ve yazılar
  • Ne hakkında olursa olsun yazma
  • Düzenli olarak yazma
  • Bir başkan/lider/uzmanın eşliği
  • Her toplantıda neler yapıldığının gözden geçirilmesi[i]

Akademik yazma konusunda en önemli temel eserlerden birisi olan Yazar Olarak Profesörler: Üretken Yazma İçin Kendi Kendine Yardım Kılavuzu (Professors as Writers: A Self-Help Guide to Productive Writing) kitabında Robert Boice şunları yazmıştır: “Paylaşılan Üretken Yazma. Burada, spontan yazımda olduğu gibi, destekleyici, eleştirel olmayan küçük bir grupta çalışarak daha fazla fayda sağlayacaksınız. Onlar başladıkları için sizin de başlamanız daha olasıdır. Başkalarının kendi yazdıklarını okuduğu ve herkesin rahatlama ve hoşgörü ile paylaştığı bir bağlamda yazdıklarınızı yüksek sesle okuduğunuzda, yazınız hakkında daha iyi hissetme olasılığınız artar.”[ii]

Bilimsel yazma konusunda en önemli çağdaş yazarlardan birisi olan Helen Sword çok etkili Hava ve Işık, Zaman ve Mekân: Başarılı Akademisyenler Nasıl Yazıyor (Air and Light and Time And Space: How Successful Academics Write) isimli kitabında BASE yöntemini önerir. BASE yöntemine göre her bilim insanı kendi yazı evini inşa etmelidir. Sword bir yazı evinin alışkanlıklardan oluşan dört sütun üzerine inşa edildiğini iddia eder. Bu alışkanlıklar şunlardır: Behavioral habits (Davranışsal alışkanlıklar), Artisanal habits (zanaatsal alışkanlıklar), Social habits (sosyal alışkanlıklar), Emotional habits (duygusal alışkanlıklar). Bu dört alışkanlık isminin baş harfleri birleşince BASE kelimesi ortaya çıkmaktadır. Base aynı zamanda İngilizce temel, kaide, dayandırma, askeri üsler veya mekânlar için kullanılan bir kelimedir. Bu yazı bağlamında bizim için önemli olan sosyal alışkanlıklar. Sword akademik bir yazarın sosyal alışkanlıklarını üç başlık altında inceler. İlk olarak ötekiler için yazma (Writing for Others) bulunmakta. Bu başlıkta bir akademik yazarın kim için yazdığını bilmek, kendi okuyucu kitlesinin farkında olmak ve okuyucu kitlesine uygun bir yazma üslubu ve jargon belirlemek olarak görülebilir. Bu konu oldukça önemli bir konu olsa da bu yazının kapsamı dışındaki meseleleri içermektedir. İkinci başlık ötekilerle beraber yazmaktır (Writing with Others). Bu başlıkta bahsedilen de aslında çok yazarlı ve ortaklaşa yapılan çalışmalarda yazma konusunda nasıl bir yol izleneceği anlatılmaktadır. Sosyal alışkanlıklarla ilgili son başlık ise ötekiler arasında yazmaktır (Writing among Others). Sword bu başlığı şöyle tanımlar: “(…) diğerleri arasında yazdığımızda, bir yazarlar topluluğu yaratırız.”[iii] Sword bir yazma grubu oluşturmak için çeşitli sorunların cevaplanması gerektiğinden bahseder.

  • İlk sorun büyülüktür. Grup kaç kişiden oluşacak? Grup mensupları samimi mi olacak yoksa mesafeli mi?
  • İkinci sorun sıklıktır. Yazma grubu üyeleri hangi sıklıkla bir araya gelecek? Periyodik bir düzenlilik mi olacak yoksa ihtiyaç duyulduğunda mı buluşulacak?
  • Üçüncü sorun süredir. Buluşmaların süreci ne kadar olacak? Sabit bir süre mi olacak yoksa değişken mi?
  • Dördüncü sorun ömrüdür. Toplanan grup belli bir süre veya belli bir iş sora erince mi dağılacak yoksa sürekli mi olacak?
  • Beşinci sorun yerdir. Grup yüz yüze mi görüşecek yoksa internet üzerinden mi? Yüz yüze buluşma yeri neresi olacak? Üniversitede mi, üniversite dışında mı, evde mi veya başka bir mekânda mı buluşulacak?
  • Altıncı sorun kompozisyondur. Yazma grubu disiplin temelli mi yoksa disiplinler arası mı olacak? Uzman destekli mi yoksa akran destekli mi? Otokratik mi demokratik mi? Kapsayıcı mı yoksa özel mi? Çoğunlukla arkadaşlardan mı, yabancılardan mı yoksa her ikisinden mi oluşacak? Akademisyenler mi, öğrenciler mi yoksa ikisi birden mi?
  • Yedinci sorun organizasyondur. Yazma grubu kurumsal olarak desteklenecek mi? Bir grup meslektaş tarafından mı yönetiliyor? Tek bir enerjik birey tarafından mı yönetiliyor?
  • Sekizinci sorun süreçtir. Grubun toplantıları biçimlendirici olacak mı? Katılımcılar devam eden işler hakkında geri bildirim verip alacaklar mı? Yansıtıcı mı olacak? Katılımcılar yazma sürecinin zorluklarını tartışacaklar mı? Motivasyon sağlayıcı mı olacak? Katılımcılar belirli yazma hedeflerine ulaşmak için birbirlerinden sorumlu olacaklar mı? Destekleyici bir süreç mi işleyecek? Katılımcılar birbirlerine eleştiri ve kendinden şüphe duymaya teşvik edilecekler mi? İlham verici bir süreç mi olacak? Katılımcılar birbirlerini neşelendirecekler mi? Yaratıcı mı olacak yoksa? Katılımcılar birlikte yazma veya beyin fırtınası alıştırmaları mı yapacaklar? Üretkenlik odaklı mı gidilecek? Katılımcılar kendi çalışmalarında ilerleme kaydetmek için aynı fiziksel veya sanal alanda bir araya mı gelecekler? Veya yukarıdakilerin bir karışımı mı olacak?
  • Dokuzuncu sorun ise amaçtır. Grup esas olarak katılımcılara yazmak için zaman bulmak, yazma hedeflerini takip etmek gibi davranışsal destek sağlamayı mı amaçlıyor? Yoksa grubun amacı birbirlerinin çalışmalarını okumak, düzenlemek ve tartışmak gibi zanaat desteği sağlamak mı? Yazma grubunun amacı ilişki kurma, topluluk kurma gibi sosyal destek; cesaret vermek, yazma sürecini daha keyifli hale getirmek gibi duygusal destek ya da kurumsal bilgi oluşturma, metodolojik konuları keşfetme veya yayın mekânları hakkında strateji oluşturma gibi diğer alanlarda destek sağlamak da olabilmektedir.[iv]

Rowena Murray yazma gruplarının amaçlarını şu şekilde sıralar: “1. Yazarları desteklemek, 2. Yazma tartışmaları için bir forum oluşturma, 3. Yazmada önceliklerin ve amaçların belirlenmesini teşvik etmek, 4. Yazma plan ve taslakları ile ilgili tartışmalar yapmak, 5. Düzenli olarak yazmak.”[v] Ardından Murray yazma gruplarındaki etkinlikleri sıralar. Bunlar: “1. Gelişmeler ortaya konur, yeni hedefler belirlenir, 2. Yazılır, 3. Bu yazı ile ilgili tartışmalar yapılır ve geribildirim alınır.”[vi] Murray’a göre yazma grupları sadece yazma üzerine konuşmaların yapıldığı toplantılar yapmamalı bizzat insanlar bir araya gelip yazmalıdırlar. Murray, burada özellikle Elbow’dan alınan serbest-yazma (freewriting) tekniğinin kullanılmasını salık verir. Serbest-yazma tekniği ne olursa olsun yazmayı gerektirmektedir. Beş dakika boyunca konunuz hakkında bir şeyler yazmalısınız. Hatta aklınıza bir şeyler gelmiyorsa “aklıma bir şey gelmiyor” dahi yazabilirsiniz satır boyunca. Serbest-yazmada her şey serbesttir sadece durmak yasaktır. Bu serbest-yazma sürecinde yazdıklarınızı daha sonra yeniden-yazma (rewriting) sürecinde kontrol edip, düzelterek ana metinlerinizde kullanabilirsiniz.

Yazma sürecinin yazarın bireysel bir etkinliği olmaktan çıkartarak sosyal bir sürece dönüştüren en önemli yöntem yazma grubudur ama bunun için sadece yazma grubu yöntemi yoktur. Onun dışında yazma kankası veya partneri (writing buddy, writing partner) ve üretken yazma iklimi oluşturma gibi başka yöntem girişimleri de söz konusudur.

Yazma kankası adından da anlaşılacağı gibi benzer konularda çalışan iki kişinin birbirlerinin yazılarını okumaları ve birbirlerine destek olmaları anlamına gelmektedir. Carol Sjostrom Miller “Kanka Sistemi” isimli yazısında deneyimi şöyle anlatıyor: “Kankam ve ben haftalık ve aylık hedefleri değiş tokuş ediyoruz, birbirimizin çalışmalarını eleştiriyoruz, piyasa bilgilerini paylaşıyoruz, yazı kabullerini kutluyoruz, reddedilen yazılar için ağlıyor ve birbirimize her yazarın ihtiyacı olan desteği ve cesareti veriyoruz. Hedeflerim için ona karşı sorumlu olduğum için onlara ulaşıyorum. Her pazartesi parçalarını eleştiriyle değiştirdiğimiz için, her zaman hazır bir şeylerim var. Posta kutum retlerle dolduğunda ve yazmaktan vazgeçmek istediğimde, arkadaşım beni bunun üstesinden geliyor. Hiç tanışmamış olsak da – birbirimizden yaklaşık 300 mil uzakta yaşıyor olsak da – arkadaşım hayatımdaki en önemli insanlardan biri.”[vii] Miller göre bir yazma kankasında olması gereken özellikler şunlar olabilir. İlk olarak ortak ilgi alanlarında ve metin türlerine ilgi duymak. İkinci olarak dürüst ve güvenilir kişi olmak. Geridönüşlerde üretken ve teşvik edici bir üslup kullanmak. Üçüncüsü gerektiğinde esnek olabilmek. Ve “Son olarak, iyi bir yazma bilgisine sahip olan ve çalışmanızı eleştirecek, sadece okumayı değil, eleştirecek bir ortak bulun. Evet, arkadaşınızın yanlış yerleştirilmiş virgüllerinizi ve gereksiz sözcüklerinizi belirtmesini istiyorsunuz, ancak hikâyenizin baştan sona bir arada durup durmadığını veya makalenizin sorgunuzda söz verdiğiniz her şeyi teslim edip etmediğini de bilmeniz gerekiyor. “Büyük resmi” görebilen ve yapıcı eleştiri sunan bir arkadaş, güçlü yönlerinizi geliştirmenize ve zayıf yönlerinizi belirlemenize yardımcı olacaktır.”

Yazma kankası yöntemi yazmak için illa ki olumlu sonuçlar doğurmayabilir. Helen Sword kendi yazma kankası deneyiminin çok verimli olmadığından bir süre sonra buluşamadıkları için birbirlerinden sürekli özür diledikleri bir sürece döndüğünden bahseder.[viii] Fakat kitabındaki akademik yazmayla ilgili görüştüğü kişilerden birisi olan Janelle Jenstad yazma kankası yönteminden çok verim aldığını belirtir.[ix]

Üretken bir akademik yazma iklimi oluşturmak nispeten yeni tartışılmaya başlanan bir konu. Larissa Elisabeth Kempenaar ve Rowena Murray “Akademisyenlerle Yazma: Akademik Yazma Davranışlarına İşlemsel ve Sistem Yaklaşımı” (Writing by Academics: A Transactional and Systems Approach to Academic Writing Behaviours) isimli makalelerinde[x] bu konuyu tartışmışlardır. Aslında yazarlar bu makalede akademik yazma konusunda içsel olan ile dışsal olan yani yazar ve çevresi için bir teori ortaya atmayı amaçlamışlardır. Temelde makale insanların davranışları ve bilişsel yapısıyla toplumsal ilişkiler ve süreçler arasındaki ilişkiyi tartışır. Bir davranış olarak görünen akademik yazmanın toplumsal bağlamlarla nasıl kurumsallaştığı ve ilişkilendiği ortaya çıkarılıp bir model öne sürülür. Bu yazı çerçevesinde bireysel boyutlarda yapılan çözümlemeleri bir kenara bırakıp bireyüstü süreçlere odaklanacağız.  Larissa Elisabeth Kempenaar ve Rowena Murray bireyüstü süreçleri açıklığa kavuşturmak için Bronfenbrenner’ın çocuk gelişiminde uygulamaya yönelik bir “insan ekolojisi” teorisini kullanmışlardır. Bronfenbrenner bireyüstü dört katman tanımlar. Bunlar: mikrosistem, mezosistem, ekzosistem ve makrositemdir. Mikrosistem bireyin doğrudan doğruya bağlantıda olduğu diğer bireyleri içerir. “Bir akademisyen için bu, akademik çalışma ortamını ifade eder, ancak aynı zamanda ev durumlarını da içerebilir. Kişinin bulunduğu yakın akademik ortam, bireyin çalıştığı akademik bölümü ve meslektaşlarını, acil bölüm yönetimini ve bireyin doğrudan ilişki içinde olduğu ve tümü belirli bir şekilde yazmaya değer veren diğer grupları içerebilir. Bu, bireysel teşvik sağlayan destekleyici meslektaşları, danışmanları ve sponsorları içerebilir.” Yazarlar bu şekilde ilişkilerini iyi kuran akademisyenlerin çok daha üretken yazarlar olduğunu iddia etmişlerdir. Mezosistem, mikrosistem ile ekzosistem arasındaki bağlantılarda oluşur. Hem mikrosistem içindeki ilişkileri hem de mikrosistemler arasındaki ilişkileri tanımlayabilir. “Akademik ortamda bu, meslektaşlar ve akranlar arasındaki ilişkileri ve etkileşimleri ve bunların çizgi yönetimi ile olan ilişkilerini ifade eder. Bir bölüm, meslektaşlarının yazma hedeflerine ulaşmak için birbirlerine alan, zaman ve destek verdiği bir kültüre sahip olabilir.” Ekzosistem, kişilerin doğrudan müdahale edemediği bir alandır. “Akademik bağlamda bu, bölüm yönetimi ile üniversitenin üst düzey yönetimi, hedefleri, politikaları ve stratejileri arasındaki ilişkiyi ifade eder. Akademik yazar bunlardan doğrudan etkilenmeyecek, ancak dolaylı olarak bölüm yöneticilerinin ve üniversitelerin faaliyet gösterdiği sınırlardan etkilenecektir.” Makrosistemse bireylerin içerisinde bulundukları kültürel, yapısal bütünlüktür. “Kültürel bir grubun üyeleri ortak bir kimlik, miras ve değerleri paylaşır ve katkıda bulunur. Akademik bir ortamda bu, akademi ve değerleri ve tarihi gibi çeşitli kültürlere atıfta bulunabilir, ancak aynı zamanda üniversitelerin ve bireylerin gömülü olduğu daha geniş toplumu da içerir.”

Bu tabii akademik yazma sistemi düşüncesi çok “hoş” bir düşünce ama bizim ülkemizde uygulanabilirliği neredeyse yok gibi durmakta. Özellikle ekzo ve makro seviyelerde bilimsel üretimi ve bunların rahatlıkla yazılabilmesi için gerekli kurumsal girişimlerin yapılması akademinin gittikçe çoraklaştığı bu dönemde neredeyse imkânsız. Belki birkaç iyi niyetli girişim söz konusu olsa da bunların sürdürülebilirlikleri oldukça sıkıntılı. Hâlbuki üniversitelerin kendi bünyesinde çalışanlar için bir akademik yazma birimi kurması, akademisyenlerin bilimsel çıktılarını rahatlıkla ortaya çıkarabilecekleri ve yayınlayabilecekleri ortamların, imkânların sağlanması çok zor değil. Ama bunun için ona uygun bir eğitim politikası gerekiyor. Türkiye’de ise durum bunun tam tersi yönde gitmekte.

Larissa Elisabeth Kempenaar ve Rowena Murray makaleleri bana bilim sosyoloji konusunda önemli bir kavram olan ‘bilimsel araştırma şebekeleri’ni çağrıştırdı. Çünkü daha öncede belirttiğimiz gibi akademik veya bilimsel yazma asla sadece kendisiyle alakalı bir şey değildir; bilimsel araştırma, araştırma gündemleri, toplumsal sorunlar, bilim ve eğitim politikaları gibi pek çok konuyla iç içedir. Dolayısıyla bilimsel araştırma gündemleri, tartışmaları ve sorunları içerisinde belirli ortaklıklar ve bağlantıların kurulması kaçınılmazdır.[xi] Dolayısıyla akademik yazma bu türden bir bilimsel şebekeleşme ve diğer ilişkilenmelerin bir sonucu olarak daha verimli sonuç ortaya çıkarabilir. Ortak sorunları, araştırma gündemleri, teorik veya metodolojik yaklaşımlara sahip olan kişiler bu şekilde yazma ortaklıkları kurarak bu türden bilimsel ilişkilerin ve ağların güçlenmesine daha fazla katkı sağlayabilirler. Akademik/bilimsel metinler bilim üretiminin en önemli çıktılarıdır. Dolayısıyla hak ettikleri bir önemleri vardır. Her bilim insanı ve araştırmacı yazmaya gerekli özeni göstermelidir. Ayrıca yazma hem yazanlar arasında hem de okuyucularla birliktelik ve dayanışma hisleri yaratır. Bu birliktelik de aslında bilimsel üretimin bir çıktısıdır. Bilim üretirken daha nitelikli metinler için tüm bu ilişkiler, emek ve üretim ağına dikkat etmek gerekir.


[i] Rowena Murray (2018). Tez Nasıl Yazılır. (Çev. Şakir Çınkır). Ankara: Anı. s. 199.

[ii] Robert Boice (1990). Professors as Writers: A Self-Help Guide to Productive Writing. Oklahoma: New Forums.s. 59.

[iii] Helen Sword (2017). Air and Light and Time And Space: How Successful Academics Write. Boston: Harvard University. s. 135.  

[iv] Sword, a.g.e.,s. 135-138.

[v] Murray, a.g.e., s. 195.

[vi] Murray, a.g.e., s. 196

[vii] Carol Sjostrom Miller (2003). “The Buddy System” (https://www.writing-world.com/basics/buddy.shtml)

[viii] Sword, a.g.e., s. 13.

[ix] Sword, a.g.e., s. 139.

[x] Larissa Elisabeth Kempenaar ve Rowena Murray (2016). “Writing by Academics: A Transactional and Systems Approach to Academic Writing Behaviours”. Higher Education Research & Development. (DOI: http://dx.doi.org/10.1080/07294360.2016.1139553)

[xi] M. J. Mulkay, G. N. Gilbert, S. Woolgar (2016). “Bilimde Problem Alanları ve Araştırma Şebekeleri.” (Çev. Vefa Saygın Öğütle). Bilim Sosyolojisi İncelemeleri: Temel Yaklaşımlar, Kavramlar ve Tartışmalar. (Edt. Bekir Balkız, Vefa Saygın Öğütle). Ankara: Doğu Batı. s. 271-294.