Pandemi, Mülteciler ve Etik Bir Sorun Olarak Medyada Temsil | Mehmet Boran

0
1390

Beklenmedik bir hızla dünyanın pek çok bölgesine yayılan Covid-19, gündelik yaşamda birçok felaketin ana sebebi olmaya devam ediyor. Salgına çok daha savunmasız bir şekilde yakalanan dezavantajlı ve risk altındaki hassas gruplar ise bu süreçte, zorlu koşullar altında oldukça kalabalık ortamlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Salgın öncesinde sosyal şartları pek de parlak olmayan mülteciler, sağlık imkanları, temel ihtiyaçlar ve geçim kaynakları dahil birçok gereksinime erişmekte güçlük çekiyorken, çeşitli raporlar1 vesilesiyle bu sürecin olumsuz etkilerini en yoğun şekilde hisseden gruplar oldukları da bir kez daha göze çarpıyor.   

İlk değerlendirmede sağlık krizi olarak tanımlanan Covid-19 pandemisi, uzun vadeli potansiyel etkileri bakımından incelendiğinde siyasal, ekonomik ve toplumsal yönleri olan küresel bir kriz biçiminde analiz edilebilecek bir süreç olarak da karşımızda durmaktadır. Mülteciler gibi hassas gruplar ise bu krizin yıkıcı etkilerini derinden hissediyor. Türkiye’de ilgili bakanlıkların ve kamu kurumlarının pandemi süresince yaptıkları rutin paylaşımların ve güncel bilgilendirmelerin çok dilli olmaktan daha ziyade sıklıkla Türkçe ağırlıklı olması, mültecilerin böylesi hayati bir meselede dahi bilgiye erişim noktasında da sorunlar yaşadıkları yukarıda bahsi geçen raporlara yansımaktadır. Dil bariyerinden dolayı bilgilendirmelere erişmekte güçlük çeken mülteciler, haliyle muhtelif imkanlardan haberdar olmakta da zorlanmakta, gündelik ihtiyaçlarını gidermekte birçok problem ile yüz yüze kalmakta ve daha sağlıklı koşullara kavuşmakta yetersizlikler yaşayarak pandeminin olumsuz etkilerini bir nebze de olsa azaltamamaktadır.

Korona virüs krizinin hiç kuşkusuz mültecilerin halihazırdaki problemlerine yenilerini eklediğini ve bunları daha da derinleştirdiğini söylemek mümkündür. Pandemiden kaynaklı “yeni normal” süreci, toplumsal uyum ve etkileşim çabalarını da olumsuz yönde etkileyerek Türkiye’de zaten hassas ve kırılgan olan mülteci konusunu farklı boyutlara taşımaktadır. Bu durum neticesinde, sosyal uyuma yönelik ilerleme kaydedilen noktalarda dahi yeniden geriye gitme riski artmakta ve toplumsal gerginlik oluşturabilecek potansiyel tehlikeleri canlı tutmaktadır. Vaziyet böyleyken, toplumu yakından ilgilendiren olayların medyaya yansıma biçimleri ve temsil edilme şekli ziyadesiyle önem kazanmaktadır. Zira medya içerikleri, toplumsal gerçekliğin yeniden tesisinde ve kamusal alanı işgal eden hegemonik dilin inşasında oldukça mühim roller oynayan bir araçtır.

Medya kuruluşlarının üzerine pandemi sürecinde de büyük bir sorumluluk düşmektedir. Yanlış bilgi veya haberlerin toplumsal gerginliği artırıcı yönü hafife alınmamalı ve bu çerçevede hak odaklı gazetecilik pratiğine azami dikkat gösterilecek şekilde okuyucuya/izleyiciye ulaşmanın önemi unutulmamalıdır. Zira gündelik yaşamdaki etkileri ve toplumsal ilişkilerin kuruluş biçimi açısından medya içerikleri, oldukça işlevsel bir rol oynar; dahası haber metinlerine yansıyan ayrımcı dil ve ötekileştirici söylem kamusal alanda da “biz” ve “öteki” ayrımının yeniden inşasına zemin hazırlar. Aynı zamanda (ve ne yazık ki) ideolojik saikler ve gündelik dile hakim olan kodlar ile şekillenen medya metinleri, tam da bu ayrımın temellerini atabilir.

Haber üretim süreçlerinde kullanılan dil ve tercih edilen sözcükler aracılığıyla öznel görüşün medya içerikleri üzerindeki gözden kaçırılamayacak etkileri de ön plana çıkabilmektedir. Dolayısıyla medya metinlerinin bir anlamda da ideolojik çözümlemelere oldukça elverişli kaynaklar olduğunu söylemek yanlış sayılmayacaktır. Bu bağlamda da egemen ideolojik perspektifin medya temsilleri üzerinde dominant bir etkiye sahip olduğu ifade edilebilir. Zira, İnal (1996), “haberde egemen söylemler temsil edilir ve metin egemen söylemlerin etrafında kapanır” derken bu duruma işaret etmektedir. Egemen söylemlerin medya temsillerinde baskın olma hali, seslerini duyurmakta güçlük çeken ve “öteki” olarak adlandırılan dezavantajlı grupların toplumsal alandan dışlanmasına hız kazandırmaktadır. Bir başka deyişle, ifade alanı daral(tıl)an ve söz hakkına sahip olma hususunda yok sayılan grupların, kamusal alanda nasıl algılanacakları konusu da egemen söylemlerin ve kalıp yargıların gölgesinde şekillenmektedir.

Taylan (2002), toplumda seslerini duyuramayan, ihmal edilen, dışlanan kesimlerin hak ihlaline uğradıklarına ve genellikle bu kesimlerin haberin öznesi olmaktan ziyade nesnesi durumunda yansıtıldıklarına vurgu yapmaktadır. Bu durum, bizi etik bir problem olarak medyada temsil biçimleri üzerinde düşünmeye sevk etmektedir. Medya ve iletişim teknolojilerinin, gündelik hayatta pek çok zorluğun aşılmasında olabildiğince fonksiyonel bir iş gördüğü şüphesiz yadsınamaz; dahası teknolojik ilerlemeler ve internet ile birlikte

dijitalleşme sosyal yaşama dahil olurken inanılması güç bir hızda küresel etkileşimin artmasıyla türlü problemleri aşmak mümkün hale geldi ve enformasyon edinime ilişkin gereksinimler çok daha işlevsel metotlar ile çözüme kavuşabildi. Ancak tüm bu avantajlı gelişmelere karşın birtakım etik sorunlar da varlığını sürdürürken günümüzde dijital kültürün ve yeni iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması, Başaran’ın (2014) ifadesiyle “kirlenmeyi” de beraberinde getiriyor.

Mevzubahis etik problemleri mülteciler gibi dezavantajlı toplumsal gruplar üzerinden değerlendirecek olursak, haber inşa süreçlerinde ve medya içeriklerinde kullanılan dil ve söylem yapılarında, negatif/olumsuzlayıcı içeriklere sahip pek çok örnek ile karşılaşmak mümkündür. Medya temsillerinde çoğu vakit mülteciler ya suç ve çatışma ile ilişkilendirilmekte ya da “ucuz emek” ve “yardıma muhtaçlık” gibi nitelikler atfedilerek genelleştirmeler yoluyla bu meseleye dair bir çerçeve çizilmektedir. Haber metinlerinin içeriksel ve/veya söylemsel derinlemesine analize tabi tutulduğu güncel çalışmalar ve akademik literatür (örneğin bkz. Artar, 2019; Çalık ve Baykal, 2020; Şen, 2017; Yılmaz, 2015) kısaca tarandığında dahi medya temsillerinin bu konuda ne kadar sorunlu bir vaziyette oldukları göze çarpabilmektedir. Medya temsillerindeki bu tür yaklaşımların toplumsal ilişkilere sirayet etmesi de kuşkusuz kaçınılmazdır.

Haber metinlerinde mültecilerin kriminalleştirilerek sunulması ve suç eğilimi barındıran davranış kalıplarıyla özdeşleştirilmesi, birtakım klişelerin ve basmakalıp yargıların yeniden üretilmesinde etkin rol oynadığı dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu bağlamda, bilhassa salgın döneminde meydana gelen olayların arka planındaki sosyal, politik ve ekonomik gelişmelerin üzerinde durulması önem arz etmektedir ve bunların medyaya yansıma biçimleri irdelenmelidir. Zira bir art alan bilgisi olarak salgın sürecinde sosyal eşitsizliklerin derinleşip büyüdüğüne ve bu minvalde toplumsal problemlerin giderek arttığına dair görüşler ağırlık kazanırken, bu durumun medyada farklı boyutlarıyla incelenip incelenmediği meselesi analiz edilmeye değer bir konu olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca pandeminin söz konusu etkilerinin bu bağlamda tartışma konusu haline dönüştürülmesi, mültecilerin medya içeriklerinde yalnızca nasıl temsil edildiği ve sorunlarının görünür kılınıp kılınmadığı konularını tartışmaya açmaz; aynı zamanda farklı bakış açılarına kaynaklık ederek, bu duruma karşı mültecilerin ne gibi direniş olanaklarına başvurduklarını da sorunsallaştırmaya müsait bir araştırma alanına katkı sağlayabilir.

Medya organlarının salgın süreci içerisinde mülteci olgusuna yaklaşımı ve meseleyi ele alış biçimi, pandeminin toplumsal boyutlarını haber metinleri üzerinden okuyarak anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak bakımından oldukça önemlidir. Zira salgın öncesinde de sık sık karşılaştığımız ve farklı ideolojik perspektiflere sahip grupların dahi nadiren ortaklaştığı meselelerden biri olarak toplumsal huzursuzlukların temel gerekçesi konumunda gösterilen mülteciler, medya temsilleriyle de gündeme gelmekte ve zaman zaman tartışma konularının da merkezine yerleşebilmektedir. Mültecilerin, gittikleri ülkelerde bir “sorun” olarak algılanmasının yaygın bir durum olduğunu belirten Göker ve Keskin’e (2015) göre, ortaya çıkan bu sorun algısının geniş kitleler tarafından benimsenmesi ise, birçok toplumsal süreci içerisinde barındırmakla birlikte, medyatik temsillerle de yakından ilişkili bir konudur. Sözün özü bu haliyle medya içerikleri, pandemi sürecinde mültecileri odağına alan olayların sunuluşu ve temsil biçimi açısından araştırılmaya muhtaç bir alan olarak karşımızda durmaktadır.

1bkz. MUDEM, Covıd-19 Krizi Sürecinde Türkiye’deki Mültecilerin Durum Analizi, Araştırma Raporu, http://www.mudem.org/wp-content/uploads/2020/05/MUDEM-COVID-19-Krizi-S%C3%BCrecinde-T%C3%BCrkiyedeki-M%C3%BCltecilerin-Durum-Analizi.pdf, 2020; HASUDER, Pandemi Sürecinde Göçmenler ve Mültecilerle İlgili Durum,DeğerlendirmeRaporu,https://korona.hasuder.org.tr/pandemi-surecinde-gocmenler-ve-multecilerle-ilgili-durum/, 2020.

KAYNAKÇA

Artar, F. (2019). Medyada Sınıfsal Temsil Mücadelesi: Suriyeli Mülteciler ‘Yardıma Muhtaç’ Mı ‘Ucuz Emek’ Mi?. Sosyoloji Araştırmaları Dergisi. Sayı 2. 26-61.

Başaran İnce, G. (2014). Digital Culture, New Media And The Transformation Of Collective Memory.

Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi (21). 9-29.

Çalık M. ve Baykal K. C. (2020). Habertürk, Sabah ve Birgün Gazetelerindeki Suriyeli Mülteci Haberlerinin Eleştirel Söylem Çözümlemesi. Kültür Araştırmaları Dergisi. Sayı 5. 241-262.

İnal, A. M. (1996). Haberi Okumak. İstanbul: Temuçin Yayınları.

Göker, G. ve Keskin, S. (2015). Haber Medyası ve Mülteciler: Suriyeli Mültecilerin Türk Yazılı Basınındaki Temsili. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi. Sayı 41. 230-256.

HASUDER (2020). Pandemi Sürecinde Göçmenler ve Mültecilerle İlgili Durum. Değerlendirme Raporu, https://korona.hasuder.org.tr/pandemi-surecinde-gocmenler-ve-multecilerle-ilgili-durum/. 08.08.2020. MUDEM (2020). Covıd-19 Krizi Sürecinde Türkiye’deki Mültecilerin Durum Analizi. Araştırma Raporu,

http://www.mudem.org/wp-content/uploads/2020/05/MUDEM-COVID-19-Krizi-S%C3%BCrecinde-T%C3%BCrkiyedeki-M%C3%BCltecilerin-Durum-Analizi.pdf. 08.08.2020.

Şen, F. (2017). Bir ‘Öteki’ Olarak Mülteciler: Suriyeli Mültecilerin Anaakım ve Alternatif Medyada Temsili.

Atatürk İletişim Dergisi. Sayı 12. 27-41.

Taylan, A. (2012). Alternatif Medya ve Bianet Örneği: Türkiye’de Alternatif Medyaya Dair Etnografik

Çalışma. Ankara: Doktora Tezi.

Yılmaz, T. (2015). Türkiye’nin “Misafirleri”: Medyada “Suriyelilerin” Temsili. Humboldt-Universität zu

Berlin: Researchgate.