Modern Homo Sacer: Mülteciler | Halil Ecer

0
1259

Türkiye’de Mülteci Derneği 2022 Ocak verisine göre kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 3 milyon 736 bin 91 kişidir (Mülteci Derneği, 2022). Bunun yanında kayıt dışı tahmini sayılar göz önünde bulundurulduğunda Türkiye hala dünya üzerinde en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke konumundadır (UNHCR Türkiye, 2022). Türkiye’de mültecilerin gündelik yaşam pratikleri üzerine son yıllarda oldukça fazla sayıda çalışma yapıldı. Bu çalışmalar büyük oranda sosyoloji, sosyal hizmetler, iletişim, hukuk gibi disiplinler etrafında yoğunlaştığı görülmektedir. Fakat üzerinde durulamayan, köklerini tarihin derinliklerinden almış toplumsal işleyişte arka planda sürekli çalışan bir mekanizma var. Bu mekanizmadaki figür; Roma Hukuk felsefesinde çokça tartışılmış Giorgio Agamben tarafından tekrar tedavüle sokulmuş “Homo Sacer” (kutsal insan) (Agamben, 2001) figürüdür. Homo Sacer, “Roma hukuk tarihinde, kurban edilemeyen ama öldürülebilen insan anlamına gelmektedir” (Aksoy, 2016, s. 46). Kurban edilememesi yönüyle kutsal olan fakat öldürüldüğünde öldüren kişinin katil olmaması yönüyle lanetli bir konumda yer alan kişidir. Çünkü kurban edilememe fakat öldürülmeye açık bir hale getirilmesi homo sacer’i, “Birisinin, plebisite/kamuoylamasına göre kutsal olan bir insanı öldürmesi cinayet sayılmaz”(Agamben, 2001, s. 90) gibi çelişkili bir yapıya büründürmektedir.

            Homo Sacer (kutsal insan), Agamben’in yaklaşımı ile liberal demokrasilerin bir çıkmazı olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü hem demokrasilerde hem de hukuk çerçevelerinde sürekli görünmeyen, karanlıkta kalan bir yan vardır. Agamben, homo sacer’e odaklanırken üzerinde çokça tartıştığı “istisna hal” kavramını güçlendirmektedir (Agamben, 2018). İstisna hal, olağanüstü hallerin olağan hale gelmesi, yasa ile tanımlanmış olağanüstü hallerde egemenin durumu, yasa ve yasasızlık halleri vs siyaset felsefesinde uzunca yıllar tartışılmıştır. Homo sacer’i ya da başka bir deyişle “kutsal insan”ı biraz daha irdelemekte fayda vardır. Çünkü ulaşmak istediğimiz nokta günümüzde mülteciler ve kutsal insan arasındaki bağdır. Bu bağlamda, “Kutsal insan, bir suçtan dolayı halk tarafından yargılanan kişidir. Bu kişinin kurban edilmesine izin verilmez. Fakat bu kişiyi öldüren birisi cinayet işlemiş sayılmaz. Gerçekten de tribuna hukukunun ilk yasasında şöyle denmektedir: ‘Birisinin, plebisite/kamu oylamasına göre kutsal olan bir insanı öldürmesi cinayet sayılmaz’” (Agamben, 2001, s. 90).

 Kutsal insan, kurban edilememezliği onu ölümden kurtarmıyor aksine kutsal insanın öldürülmesi cinayet sayılmadığı için bizzat ölüme davetiyedir. Otorite veya hukuk kutsal insanı ölüme mahkûm etmiyor başka birisi tarafından öldürülmesine cezasızlık penceresini açıyor. “Homo-sacer’in kurban edilemez oluşu, homo-sacer’in toplumdan atıldığı, toplumun sahip olduğu yasal yapıda herhangi bir yeri olmadığı anlamına gelir. Dolayısıyla, Homo sacer dışa atılmıştır (exclude) ama dışa atılma onu öldürülebilir hale getirdiği için negatif yoldan tekrardan toplumun içine alınmıştır. Dolayısıyla, Homo sacer’e sadece haklarından mahrum bırakılmış bir varlık olarak bakmak yeterli olmayacaktır. Homo sacer toplumun dışta bıraktığı bir figür değildir. O toplumun öldürülebilir şekilde bünyesine dahil ettiği bir şahıstır” (Aksoy, 2016, s. 46).

Türkiye’de yaşayan mültecilerin hayatı ile kutsal insan (homo sacer) figürü arasında çokça yakınlık mevcuttur. Öncelikle hali hazırda Türkiye’nin doğu (Ortadoğu, Afrika) sınırından ülkeye giriş yapan insanların mülteci statüsünde değerlendirilmemesi işleri daha karmaşık bir boyuta taşıyor. Ülkelerin hukuksal düzenlemeleri ve yaklaşımları dışarıda tutularak hiçbir hukuki çerçevede değerlendirilmeyen insanların, insan haklarına erişebilirliği imkânsız bir hal almaktadır. Fakat indirgemeciliğe düşme pahasına hem mültecileri hem de geçici koruma statüsünde olan insanları homo sacer figürü ile tartışmış olacağım.

Kutsal insanın kurban edilememe hali ile öldürüldüğü takdirde cinayet sayılamaması arasındaki içerme ve dışlama hallerini mültecilik üzerinde irdelemekte fayda vardır. Mültecilerin yerli topluma dahiliyeti hangi koşullar altında gerçekleşmektedir? Öncelikle mültecilerin dezavantajlılıkları sebebiyle ucuz emek gücü piyasasında kabul edilmesi, hâkim sınıfın diğer sınıf üzerinde kurduğu tahakkümün meşrulaşma zeminidir. Nitekim mültecilerin ucuz emek piyasasındaki yoğunluğu (Aygün, 2018) hâkim sınıfın(Türkiye vatandaşları) “yabancıyı” hangi koşullar altında kabul edebileceğinin göstergesidir. Yani basit bir ifadeyle bir Suriyelinin Türkiye’de çalışabilmesi ancak “ucuzluk” çerçevesinde ele alındığında kabul görmektedir. Öte yandan dil bariyerinden dolayı sosyal yaşama katılamayan mültecilerin “konuşamaz” veya “sessiz” kalma koşulu ile kabul edilebilmektedir. Mültecilerin herhangi bir ticarette alırken yerliden fazla verme, satarken yerliden daha ucuza satma zorunluluğu dayatılmaktadır. Bu durumlar homo sacer’in nişanelerini taşımaktadır.

Sınırları aşarak Avrupa’ya gitmek isteyen mültecilerin sınır boylarında veya denizlerde ölümlerine çokça tanık olunmaktadır. Özellikle geçen son 10 yılda Türkiye ve Yunanistan arasındaki denizde binlerce mülteci boğularak can verdi (BBC Türkiye, 2020).  Bu ölümlerin sorumlusu yok! Tıpkı kutsal insanın öldürülmesinde hiç kimsenin cinayetle yargılanmadığı gibi ve aynı zamanda otorite tarafından tanrıya kurban edilememezliği mültecilerin birebir deneyimlediği durumdur. Mültecilerin öldürülmesinde, gaspa uğramasında, can ve mal güvenliği olmadan yaşam sürmelerini sağlayan sistem günümüz olağanüstü durumun olağanlaşmasıdır. Bu bağlamda Roma Hukukunda kendine has yeri olan homo sacer’in 21. yy’da karşılığına bakılacaksa mültecilerin gündelik yaşam patiklerinde maruz kaldığı çoğu muamele ile örtüştüğü söylenilebilir. Elbette dönem Roma dönemi değil mülteciler de tam anlamıyla homo sacer değil fakat birbirinden uzak da değil. Kutsal insan figürünün çelişkiden doğan varlığı, modern dönemde boyut değiştirmiştir. Günümüzdeki göç kuramları veya devlet politikalarının ıskaladığı durum, mültecilerin hâkim toplum yapısına dahil olabilmek için vazgeçtiği hallerin sosyolojik irdelemesidir. Kutsal insanın kutsallığı lanetinden geldiği için hiçbir zaman aidiyete kavuşamamakta. Mültecilerin durumu da tam olarak bu kutsal ve lanet sınırında sürüp gitmektedir.

Kaynakça

Agamben, G. (2001). Kutsal İnsan: Egemen İktidar ve Çıplak Hayat. (İ. Türkmen, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Agamben, G. (2018). İstisna Hali. (K. Atakay, Çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Aksoy, M. U. (2016). Giorgio Agamben: Mesihçi Bir Siyaset Felsefesinde Kutsal İnsan ve İstisna. Kaygı Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Dergisi(27), 43-58.

Aygün, H. H. (2018). Mülteci Emeğinin Türkiye İşgücü Piyasalarındaki Görünümü ve Etkileri . Vizyoner Dergisi, 68-82.

BBC Türkiye. (2020, 9 2). BBC Türkiye: https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-53988039 adresinden alındı

Mülteci Derneği. (2022, 02 09). Mülteci Derneği: https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/?gclid=CjwKCAiA6Y2QBhAtEiwAGHybPQAWHZFUqevVl4NkGr81bxq3QNDeNzwdLlWqmAZtSD5_C1ejwRrBxhoCZ8cQAvD_BwE adresinden alındı

UNHCR Türkiye. (2022, 02 09). UNHCR Türkiye: https://www.unhcr.org/tr/turkiyedeki-multeciler-ve-siginmacilar adresinden alındı