Weber-Marx Çatışması Ekseninde Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu Tezine Bir Bakış | M. Uğur Karaoğlan

0
2927

Sosyoloji oldukça kapsamlı bir bilimdir. Pek çok sosyolog, sosyolojiyi kendi anlayışlarına göre tanımlamıştır. Mesela Durkheim sosyolojiyi sosyal olguları inceleyen bir bilim dalı olarak yorumlarken Marx, sosyolojinin konusunun tarihsel diyalektik ekseninde sınıf mücadelesi olduğunu savunmuştur. Yine günümüz yüzyılın önemli sosyologlarından olan A. Giddens sosyolojiyi toplumsal olayların yani fenomenlerin bilimi olarak tanımlarken Max Weber, sosyolojinin ilgi alanının birey ve bireylerin eylemlerini inceleyen bir bilim olduğunun altını çizmiştir. Pierre Bourdieu ise sosyolojinin sadece toplumu değil aynı zamanda kendisini de sorgulayan bir bilim olduğunu belirtmiştir.

Dolayısıyla sosyoloji tanımı üzerinde belirli bir mutabakat sağlanamamıştır. Genel itibariyle sosyoloji kabaca “toplum bilimi” olarak bilinmektedir. Oysa bu tanım sosyolojiyi açıklamak konusunda yetersiz kalmaktadır. Çünkü sosyoloji bu tanımdan daha çok genel anlamlar içeren bir bilimdir. Dolayısıyla sosyolojiyi “toplumu inceleyen bir bilim dalı” olarak tanımlamak eksik olur. Sosyoloji sadece toplumu incelemez. O ayrıca toplumlarda meydana gelen olay örgülerini de kendisine konu edinen bir alandır. Sosyoloji, toplumların geçmişinden esinlenen, onların yaşantılarından ve bilgi birikiminden yararlanan, geçmiş ile gelecek arasında bir köprü oluşturan bir bilim dalıdır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi her sosyoloğun kendine has bir sosyoloji tanımı vardır. Bir başka deyişle, dünyada ne kadar çok toplum, grup ve kurum varsa, ne kadar çok toplumsal ilişkiler ve kurumsal ilişkiler söz konusu ise (ister ileri düzeyde olsun isterse çatışmaya sebebiyet versin) ve Le Play’in deyimiyle bunlara teşhis ederek reçete yazan toplumbilimci varsa o kadar çok kapsamlı sosyoloji tanımı vardır. Sanayi devrimi ile meydana gelen köklü değişmelerin yarattığı sorunları inceleyen (Bayhan, 2015: 256) sosyolojiyi, toplumu, grupları, toplumsal ve kurumsal ilişkileri sistematik bir şekilde inceleyen dinamik bir bilim dalı olarak tanımlayabiliriz. Smelser’ın da belirttiği gibi, güneşin altındaki hemen hemen her şeyin bir sosyolojisi vardır aslında (Bozkurt, 2015: 4). Sosyolojinin konusunun insanın günlük hayatta karşılaştığı olaylar şeklinde yorumlayan Baykan Sezer’e göre (2015: 204) ise sosyoloji herkesin bilgi sahibi olduğu konulara bilgi üretme sürecidir. Dolayısıyla B. Sezer de sosyoloji ile ilgili kendi tanımını literatüre kazandırarak farklı bir perspektifle sosyolojiye yaklaşmıştır.

 Bu giriş mahiyetinde olan sosyoloji tanımlarından sonra konumuzun içeriği ile ilgili bilgi verecek olursak çalışmamızın ilk adımında Max Weber ile Karl Marx’ın, biri diğerinin antitezi olarak tezlerini incelerken, ikinci adımımızda ise bu düşünsel çatışmaya bağlı olarak Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu tezini ele alacağız. Son olarak ise Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu tezine yönelik birtakım eleştirilere yer vereceğiz.


       Max Weber’in sosyolojisi de farklı düşüncelere sahiptir. Alman düşünür, sosyolog ve ekonomist olan Weber (1864-1920), sosyolojinin kurucu isimlerinden biridir.
Anti-pozitivistlik sosyoloji anlayışına sahip olan Weber, hermeneutik (yorumlayıcı) geleneğin Dilthey ile birlikte önde gelen simalarından biridir. Weber’e göre pozitivizmin alternatif söylemleriyle sosyoloji bilimini metodolojik olgunluğa ulaştıramaz. Ona göre, insanın ve toplumun değişkenliğini göz ardı eden pozitivist anlayışın öne sürdüğü sosyolojinin yerine empirik yani tekil sosyal eylemin ön planda olduğu sosyolojiler ortaya çıkmalıdır (Bal, 2015: 151).

Weber’in bakış açısı, pozitivizmin karşısında olan tarihsel ve anlamacı karaktere sahip Alman felsefesi geleneğine dayanmaktadır. Ona göre sosyolojinin konusu toplumsal eylemler ve o eylemler arasındaki ilişkilerdir. Weber’e göre modernlik, akılcılaşma ve sekülerleşme (dünyevileşme) sürecidir. Akılcılaşmanın, modernliği ve modernleşme sürecini zedelediğini belirten Weber’e göre, modern dünya bir “demir kafes”tir.
Kendine has terminolojiye sahip olan Weber, sosyoloji literatürüne birçok kavram eklemiştir. Bunlardan bazılarına değinecek olursak, başta sosyolojinin inceleme nesnesi olarak gördüğü toplumsal eylem tipleri olmak üzere, ideal tip kuramı, otorite tipleri ve rasyonelleşme teorilerini sosyolojinin kavram haritasına kazandırmıştır. Konumuzun içeriği itibariyle bu kavramlara kapsamlı bir şekilde değinemeyeceğimizi ve bu başlıkları bir başka çalışmamızda daha ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğimizi belirtelim. Çünkü Weber’in her kavramı üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulması gereken bir konu başlığıdır aslında.
Bunlar neticesinde Weber – Marx fikirsel çatışmasının nedenlerle içeriğine değinecek olursak; aslında Karl Marx ve Max Weber’in düşünceleri birbirine tezat şekildedir. Birçok konuda fikir ayrılıklarına, farklı düşünce anlayışlarına sahiptirler. Bir burjuva sosyoloğu olan (Kızılçelik, 2013: 63) Weber, sınıf çatışmasının toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için yegâne yol olarak gören Marksçı anlayışa karşı bir düşünürdür.
Dolayısıyla Weber, Marx’ın fikirlerini eleştiren bir sosyologdur.
 Eleştirmesinin birinci nedeni, Marx, kapitalizmi bir sömürü aracı, akıldışı sistem olarak görürken, Weber ise bu süreci rasyonel olarak tanımlamıştır. Ona göre kapitalizmin temel karakteristiği rasyonelliğidir (Slattery, 2017: 80). A.Giddens, Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu eserinde Marx’ın öne sürdüğü tarihsel materyalizmin çürüttüğünün iddiasındadır. Weberci ve Marksist anlayışlar arasındaki tartışma, daima ahlaki ve normatif yargılar içermektedir (Giddens& Sutton, 2016: 144). Marx’ın tarihsel materyalizmi toplumsal değişmenin nedenleriyle ilgili doğrulanabilir bir teoridir (Cevizci, 2018: 857). Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu tezinde bir sosyal politik ve iktisadi sistem olarak kapitalizmi bütün boyutlarıyla açıklamış, Marx’ı görmezlikten gelmiş, onun adını dahi zikretmemiştir. Dolayısıyla Weber’in teorisi “idealist bir tarihsel değişme” teorisidir (Kızılçelik, 2013: 65-83). Bu cümleden de anlaşıldığı üzere Weber, tarihsel materyalizm fikrine karşı çıkarak, onu küçümseyen bir sosyologdur. Ona göre Marx’ın öne sürdüğü gibi tarihsel gelişme yasasından bahsedilemez. Batıda ortaya çıkan kapitalizm tesadüfi bir gelişmeyle ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla Weber’in sosyolojik metodolojisi Marx’ın metoduna yönelik bir eleştiridir. Ona göre Marksizm, bireylerin kendi ortamları üzerinde düşünme, onları dönüştürme ve etkileme kabiliyetlerini göz ardı etmiştir (Baert, 2010: 62’den Aktaran; Kızılçelik, 2017: 327 ).

Eleştirisinin ikinci bir nedeni olarak ise, Weber, Marx’ın “alt yapı, üst yapıyı etkiler” tezini saçmalık bularak onun “ekonomik indirgemecilik” anlayışını eleştirmiştir. Weber’e göre belirli bir ekonomik fonksiyonlara sahip olmak bazen sermaye sahibi olmayı bazen de pahalı bir eğitimden geçmiş olmayı, bazı durumlarda ise her ikisini de elinde bulundurmayı gerektirir (Weber, 2017: 26). Ona göre günümüzde ekonomik fonksiyonlara sahip olmak miras yolu ve maddi zenginliğe bağlıdır. Ekonomik fonksiyonlar bu vasıtayla kendisini gösterir.
Üçüncü bir neden ise, Karl Marx’ın tarihsel süreçle sınıf savaşımını açıklamak ve sınıfsal eşitsizlik üzerine kurulan kapitalist toplum yapısının değişmesi fikrinde mücadelesi söz konusu iken; Weber’de bu anlayıştan bahsetmek söz konusu değildir. Dolayısıyla Weber kapitalizmi, din temelinde izah etmeye çalışmıştır. Ona göre kapitalist dünyanın oluşumunda dinin rolü büyüktür. Kapitalizm artık yeni bir kültürel mantık geliştirmiştir (Ritzer, 2011: 226).
      Dördüncü neden ise, Marx, Batıyı (daha sonra tüm dünyayı) büyük ölçüde etkileyen Sanayi Devrimini ekonomik temelde açıklamaya çalışırken; Weber fikirlerini özellikle de dinsel fikirler üzerinden aktarmaya çalışmıştır (Slattery, 2017: 79). Tek faktörlü yaklaşımların aksine çok boyutlu bir değişimi ön gören Weber’e göre, tarihin itici gücü ekonomik ve maddi güçlerin yanı sıra kültürel ve siyasal güçlerinde aynı role sahip olduklarını belirtmiştir (Slattery, 2017: 83). Daha çok anlama konusuna odaklanan Max Weber’e göre, kültürel nitelikler birer anlam nesnesidir.
Beşinci bir neden ise, Weber, Marx’ın sınıf çatışması fikrini eleştirerek onun öne sürdüğü gibi dünyanın hiçbir coğrafyasında bir sınıfsal mücadelenin söz konusu olmadığını belirtmiştir. Ona göre kapitalizmin başlangıcından bu tarafa dünyanın her yerinde işçi sınıfının maddi konumu, tarımsal faaliyetlerde çalışan kesime nazaran yüksek orandadır.
Lakin bu bir sınıf çatışması şeklinde kendisini göstermemiştir.
Çünkü işçi sınıfının şartları her daim iyi olmuştur (Kızılçelik, 2017: 370).
 Altıncı neden ise, Karl Marx kapitalist sistemde sermaye birikiminin burjuvazinin proletaryayı sömürmesi şeklinde gerçekleştiğini belirtirken; Weber, sermaye birikiminin bir sömürü aracı olmadığını, onun miras ve maddi zenginlik ile gerçekleşebileceğini savunarak bu süreçte Protestan ahlakının rolüne vurgu yapmış, Protestanlığın mülk sahibi olmanın verdiği haza var gücü ile karşı çıktığını ve özellikle lüks tüketimi sınırlandırdığını dile getirmiştir.
Yedinci neden, Marx’ın kapitalist toplumun dönüşümü için önemli olan sınıf bilinci ve proletaryanın sosyalist bilinci yerine Weber, dini bilinç anlayışını öne sürmüştür (Kızılçelik, 2013: 71). Bu dini bilinçten kastettiği olgu ise Hristiyanlığın bir kolu olan Protestanlıktır.
Sekizinci eleştiri ise, Max Weber, Marx’ın aksine sosyalizmin ve onun bir sonraki aşaması olan komünizmin asla gerçekleşmediğini belirtmiştir. Dolayısıyla Marx, gelecek konusunda iyimserken; Weber oldukça karamsardır (Kızılçelik, 2013: 73).
Son eleştiri ise, Karl Marx, devrimci anlayışa sahip olan proletaryanın (işçi sınıfının) inandığı davadan dolayı olumlu bir anlayış içerisinde olduklarının iddiasındayken; Weber, proletaryanın edilgen bir kitle olduğunun kanaatindedir.
Bu düşünsel çatışmalar bağlamında Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu tezine değinirsek; Weber bu tezini geliştirirken, din ile ekonomik ilişkiler arasında bir bağlantı kurmuştur. Dini açıdan kapitalizme teorik temeller atmaya çalışmış, bunların yanı sıra Benjamin Franklin, Luther, Calvin ve Aquinalı Thomas’ın fikirlerinden yararlanarak, Luthercilik ve Kalvinizm başta olmak üzere pek çok akımdan etkilenmiştir.
Din, sadece toplumsal bütünleşmeyi sağlayan unsur değil, aynı zamanda toplumsal değişmenin en önemli araçlarından biridir. Bu bağlamda Weber, din ile ekonomi arasında bir ilişki kurmuştur. Kendisi din üzerine oldukça fazla yoğunlaşmış bir isimdir. Din olgusu üzerine yoğunlaşmasının nedeni kapitalizmi açıklamaktır. Bir başka anlatımla Weber, bir ekonomik sistem olan kapitalizmi din (Protestanlık ve onun ahlakı) temelinde çözümlemiştir (Kızılçelik, 2017:367). Ona göre kapitalizm, çileci Protestanlığın ürünüdür. Protestanlık öte dünyacı dinlerden farklı olarak temel kurtuluşun bu dünyada bir başkasına değil Tanrı ile iletişim kurmaya dayanan bir düşünce anlayışına sahiptir (Slattery, 2017: 81). Weber, Batı toplumlarında sermaye sahibi kimselerin Protestanlık özelliğine sahip olduğunu belirterek kapitalizm ile Protestanlığın arasında doğrudan bir ilişkinin söz konusu olduğunu aktarmıştır.
Weber’e göre, ekonomik ve sosyo-politik çıkarlar kendi dünya görüşünü belirleme eğilimindedir. Eğer bu saymış olduğumuz çıkarlar kapitalist sistemin başarısına uyum sağlayamazsa herhangi bir gelişim göstermez, yok olur gider (Weber, 2017: 59). Bu durum çağdaş kapitalizmin zaferiyle yükselmiştir. Artık Ortaçağ kalıntıları olan eski kurallar yıkılarak yerini çağdaş devleti büyüten mekanizmalarla işlevsel hale gelmiştir. Weber bu görüşü bir tez olarak savunmuştur. Ona göre kapitalist ruhu taşıyanlara göre din, insanları dünya işinden uzaklaştıran bir araçtır. Dolayısıyla kapitalist ruh, rasyonelliğin bir ürünüdür (Weber, 2017: 57 62).
Weber’e göre Protestan ahlakının dayanakları Kalvinizm ve Puritenizmdir. Ona göre Protestanlık, tüketimi önemsemeyen, tasarruf ve yatırımı yegâne yol olarak gören ve bunu yaparken ise kişisel kazanç için değil, dinsel kurtuluş amacıyla kârı maksimize eden bir özelliğe sahip olan düşünce sistemidir. Weber’e göre Protestanlar, kendilerini sıkı çalışmaya ve sermaye birikimine adayan, Tanrının gözünden düşmemek için tembellik yapmayan ve Tanrının gazabına uğramamak için sefahat hayatı sürmeyen kişiliğe sahiptirler (Slattery, 2017: 84). Dolayısıyla Protestan ahlakı, çok çalışmayı, sadeliği vurgulayan, kişisel zevkleri reddeden, Kalvinist inanç sistemine bağlı olan inanç sistemi iken; kapitalizmin ruhu ise, bu ahlaka bağlı kalarak kâr arayışını, tutumluluğu, dakik olmayı ve hakkaniyeti meşru bir amaç olarak gören bir sistemdir (Ritzer& Stepnisky, 2015: 30-31). Weber’e göre, rasyonelleşmenin yükselişinde Protestanlığın rolü büyüktür. Weber, kapitalist ruhun, “zaman paradır”, “kredi paradır”, “para üretime güç veren, verimliliği arttıran altyapıdır”, çalışkanlık ve ölçülüğün yanında dakiklik ve adaletten başka önemli bir şey yoktur” fikirlerine dayandığını belirtmiştir (Weber, 2017: 38-39). Dolayısıyla Weber, Protestanlığın kapitalist zihniyeti yarattığını belirterek ekonomi ile din arasında bağlantı kurmuştur. Ona göre çileci Protestanlık, kapitalizmin zihniyetini belirler.
Son olarak Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu tezine yöneltilen birtakım tenkitlere yer verecek olursak gerek yabancı sosyologlardan gerekse yerli sosyologlardan Weber’in bu tezine yönelik eleştiriler bulunmaktadır. İki önemli isim olan yerli sosyoloğumuz Baykan Sezer ve Alman iktisatçı/sosyolog Werner Sombart’ın eleştirilerine değinirsek;
Sombart, kapitalizmi Protestanlığın bir sonucu olarak görmenin tartışma konusu olduğunu belirtmiştir. Ona göre sadece dinin etkisi ile kapitalizm açıklanamaz. Kapitalist öncesi insan, günümüz insanının yaptığı gibi bir yerden başka bir yere çılgınlar gibi koşturmayan, yavaş hareketlerde bulunan ve aceleci bir kişiliğe sahip olamayan doğal insandır. Dolayısıyla bu tür insanların ekonomik zihniyetini açıklamak oldukça kolaydır. Gereksinimleri kişi tarafından keyfi bir şekilde belirlenmekten ziyade toplumsal konumuna uygun şekilde karşılanmaktadır. Dolayısıyla bu dönemde iki kategori karşımıza çıkar: Efendiler ve halk kitlesi (Sombart, 2017: 24-25). Sombart’a göre kapitalizmin oluşabilmesi için biyolojik temeller, ahlaki etmenler ve kişilerin bulunduğu toplumsal koşulların yeterli bir düzeyde olması gerekmektedir. Bunun için öncelikle bireyde bir kapitalist “zihniyet” yani burjuva erdemi gereklidir. Daha sonra ise kapitalist zihniyetin oluşmasına katkı sunan yetenekler gelmektedir. Gözü pek girişimcinin yeteneği, yaratıcı spekülatörün yeteneği, ustaca hesap yapan birinin yeteneği gibi.
Sombart’ın tabiriyle; dünyada bir aptalı dâhiye, düşler âleminde dolanan birinin iyi bir hesap ustasına dönüştürecek bir ahlaki güç yoktur. Çünkü yetenekler geliştirebilmekle mümkündür (Sombart, 2017: 311). Kapitalist zihniyeti oluşturan diğer bir öge ise işleri özümseme, hesaplama ve örgütleşme gibi yeteneklere sahip olan kişilerin kullandıkları tekniklerdir.
Kişi ahlaki açıdan ne kadar kusursuz görünürse görünsün yanlış hesaplamalar yaptığında kötü ve beceriksiz girişimci olmaya mahkûmdur (Sombart, 2017: 312).
Ona göre kapitalist örgütlenme, insanların hiçbir değişiklik yapmadan içiresinde yaşamaya davet edilen bir kozmosa benzemektedir (Sombart, 2017: 223). Dolayısıyla Sombart, Weber’in Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı tezine bu bakış açısıyla yaklaşmış ve bu teze yönelik yeni görüşler, yeni fikirler ortaya atarak tezin gelişimine katkı sağlamıştır. Ayrıca Sombart’ın bu görüşü, Colin Campbell’in Protestanlığa yönelik eleştirisine öncülük etmiş, Campbell’e göre, geç Kalvinistlerin duygularının daha fazla olduğunu, zevk sahibi, modayı takip etme ve lüks malları tüketmeye daha meraklı olduklarını ifade etmiştir (Ritzer, 2016: 112).
Üzerinde duracağımız bir diğer eleştiri ise yerli sosyoloğumuz Baykan Sezer’den gelmektedir. Sezer, Toplum Farklılaşmaları ve Din Olayı adlı eserinde olaya bambaşka bir boyut kazandırmıştır. Dini, sanayi devrimi ile yeryüzünde kurulan yeni toplumsal ilişkileri kavrayabilmenin en önemli unsuru olarak gören B.Sezer, kapitalizm ile Protestanlık arasında bir ilişki kurmanın yanlış olduğu kanısındadır. Ona göre, Protestanlık ile kapitalizm arasında bir bağ kuranlar (burada Weber’i kastetmektedir), kapitalizmle birlikte Batılı toplumların yeni bir özellik, yeni bir nitelik kazandığını ve bu yeni kimliğini de dinde temellendirmek istediklerini belirtmiştir. (Sezer, 2017: 112-114). Ama bu yakıştırma, Batı dışı toplumları içermemektedir. Çünkü kapitalizm esas itibariyle Hristiyanlığı aşamamış ve benliğini Hristiyanlığın bir kolu olan Protestanlıkla belirleme çabasına girmiştir (Sezer, 2017: 114). Sezer’e göre, kapitalizm, Batılı toplumların bir ürünüdür. Baykan Sezer’e göre Batı’da görülen Protestanlık ile kapitalizm arasındaki ilişkiyi anlamak için Batının geçirmiş olduğu değişiklikleri ve kazandığı yeni özellikleri incelemek gerekir.
Yeni Çağın başlangıcında Avrupa’da feodalizm-kapitalizm çatışması söz konusudur. Feodalizm ile burjuva çatışması, Doğu-Batı çatışması şeklinde İstanbul’un fethi ile ortaya çıkan yeni değişikliklerin yol açtığı bir çatışmadır (Sezer, 2017: 114-115).
Osmanlı İmparatorluğunun İstanbul’u ele geçirmesi sonucu, Hindistan yolu denetim altına alınmış, Katolik Batı bir açmaza düşmüştür. Bundan dolayı yeni ticari yollar arayışı peşine düşen Batı, Osmanlı ile karşılaşmadan Doğu ile yeni ilişkiler kurabilmenin amacı içerisindedir. Önerebilecekleri bu yeni ilişkiler, yeni bir dünya anlayışını Batının Doğu karşısındaki yerini kırmadan (Hristiyanlık) getirecektir. Böylece Avrupa’nın bazı ülkelerine yeni ilişkilerle (kapitalizm) birlikte yeni bir dünya anlayışı (Protestanlık) görülecektir (Sezer, 2017: 116).
Dolayısıyla Baykan Sezer, Protestanlık ile kapitalizm arasındaki ilişkiye bu bakış açısıyla yaklaşmış, bu ilişki ile alakalı görüşlerini ve eleştirilerini bu perspektifle yorumlamıştır.
Çalışmamızın sonuna gelirken kısa bir değerlendirme yapacak olursak; her ne kadar Marx’ın hayaleti ile tartışma içinde olsa da Weberyen kuram, Marx’ın kuramını “tamamlama” çabasıyla gelişmiştir (Ritzer & Stepnisky, 2018: 30).  Martin Slattery’nin de belirttiği gibi, Weber aslında Marx’a ve Marx’ın eserlerine değil, takipçilerinin eserlerine tepki gösteren bir düşünürdür. Dolayısıyla Weber, bir Karl Marx eleştirmeni olmasına rağmen Marx’ın fikirlerine oldukça saygılıydı. Onun karşı olduğu şey Marx’ın çoğu izleyicilerinin benimsediği kaba ekonomik determinizmdi (Slattery, 2017: 83).

Kaynakça

Bal, Hüseyin (2015).: Bilgi Sosyolojisi, Sentez Yayıncılık, İstanbul.

Bayhan, Vehbi (2015).: “Eğitim Sosyolojisinin Uygulama Alanında Yeni Bir Model: Okul Sosyoloğu ve Görevleri” Sosyoloji Dergisi, 3.Dizi, 30.Sayı, İstanbul.

Bozkurt, Veysel (2015).:Değişen Dünyada Sosyoloji, Ekin Yayınevi, 12. Baskı, Bursa.

Cevizci, Ahmet (2018).: Felsefe Tarihi: Thales’ten Baudrillard’a, Say Yayıncılık, 8.Baskı, İstanbul.

Giddens, Anthony & Philip W. Sutton (2016).: Sosyolojide Temel Kavramlar,Çev: Ali Esgin, 2. Baskı, Phoenix Yayınları, Ankara.

Kızılçelik, Sezgin (2013).: Burjuva Sosyolojisi, Anı Yayıncılık, 2.Baskı, Ankara.

Kızılçelik, Sezgin (2017).:Sosyoloji Tarihi 4: Hegel, Proudhon, Marx, Durkheim, Weber ve Veblen’in  Sosyal Teorileri, Anı Yayıncılık, Ankara.

Ritzer, George (2011).: Toplumun McDonaldlaştırılması: Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine Bir İnceleme, Çev: Şen Süer Kaya, 2. Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Ritzer, George & Jeffrey Stepnısky (2015).:Çağdaş Sosyoloji Kuramları ve Klasik Kökenleri, Çev: Irmak Ertuna Howison, 2.Baskı, Deki Yayıncılık, Ankara.

Ritzer, George (2016).: Büyüsü Bozulmuş Dünyayı Büyülemek: Tüketim Katedralindeki Süreklilik ve Değişim, Çev: Funda Payzın, 3. Baskı, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.

Ritzer, George & Jeffrey Stepnısky (2018).:Modern Sosyoloji Kuramları, Çev: Himmet Hülür, 2.Baskı, Deki Yayıncılık, Ankara.

Sezer, Baykan (2015).:Sosyolojinin Ana Başlıkları, Doğu Kitabevi, Yayına Hazırlayan; Ertan Eğribel ve Ufuk Özcan, İstanbul.

Sezer, Baykan (2017).:Toplum Farklılaşmaları ve Din Olayı, Doğu Kitabevi, Yayına Hazırlayan; Ertan Eğribel ve Ufuk Özcan, İstanbul.

Slattery, Martin (2017).:Sosyolojide Temel Fikirler, Çev: Özlem Balkız, Gülhan Demiriz, Hacer Harlak, Cevdet Özdemir, Şebnem Özkan, Ümit Tatlıcan, Yayına Hazırlayan; Ümit Tatlıcan ve Gülhan Demiriz, 9. Baskı, Sentez Yayınları, Ankara.

Sombart, Werner (2017).: Burjuva:Modern Ekonomi Dönemine Ait İnsanın Ahlaki ve Entelektüel Tarihine Katkı,Çev: Oğuz Adanır, 3.Baskı, Doğu Batı Yayınları, Ankara.

Weber, Max (2017).: Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, Çev: Gamze Alparslan, Maviçatı Yayınları, İstanbul.