“Toplumu Anlatmak” Üzerine | Elif Kaşık

0
2356

Giriş

Chicago okulu geleneğinden gelen, çağdaş sosyolojiye yaptığı önemli katkılarıyla bilinen, Amerikalı sosyolog Howard S. Becker, sosyolog olmasının yanı sıra aynı zamanda bir caz müzisyeni ve fotografçıdır. Çok yönlü bir sosyal bilimci olan Becker sosyolojinin çeşitli alanlarında çalışmalarını yürütmüştür. Müzik sosyolojisi ve sanat sosyolojisi alanına dair yaptığı çalışmalar buna birer örnektir. Öte yandan daha çok “etiketleme” ve “sapkınlık” teorisini sistematikleştirdiği Hariciler kitabıyla da ün kazanmış ve bu kitabı, özellikle de suç sosyolojisi alanı için başvuru kaynağı haline gelmiştir. Bunların yanı sıra sosyal bilimlerde akademik yazım tarzlarının ve metedolojilerinin ayrıntılı bir analizini ve eleştirisini  Sosyal Bilimcilerin Yazma Çilesi adlı kitabında yer vermiştir. Mesleğin İncelikleri kitabında ise sosyal bilim öğrencilerinin çoğu zaman zorunlu olarak araştırma yöntem ve teknikleri derslerini almalarına rağmen bunun tek başına yeterli olmadığını özellikle de alan araştırmalarında nelere dikkat edilmesi gerektiğini deneyimleri üzerinden okuyucuyla paylaşmıştır.

Becker’ın, elbette tüm kitapları özellikle de sosyal bilimciler için önemlidir fakat benim burada incelemesini yapacağım kitabı Toplumu Anlatmak’tır. Fikirler ve Örnekler başlıklı iki ana bölüm, 16 alt başlıktan oluşan bu kitap Heretik Yayınları tarafından 2016 yılında basılmıştır. “Fikirler” adını taşıyan birinci bölümde Becker, kısa bir sunuş yazısıyla bu kitabın ortaya çıkmasında tiyatroya, edebiyata, sinemaya ve fotoğraflara olan ilgisinin ve merakının etkili olduğunu söylüyor. Ayrıca bu ilginin sosyolog kimliğiyle ve ilkini California Üniversitesi, ikincisini ise Washington Üniversitesi’nde verdiği “toplumu anlatmak” (Telling About Society) derslerinin de katkısıyla böyle bir kitap yazmayı amaçladığını belirtiyor.

Toplumu anlatmak daha çok sosyal bilimcilerin özellikle de sosyologların işi olarak görünür oysa Becker’a göre bu göründüğü gibi değildir. Çünkü sosyologlar toplumu anlatırken artık sıradanlaşmış olan “etnografik tasvir, kuramsal söylem, istatistiksel tablolar (ve rakamları değişik biçimlerde sunan grafikler), tarihsel anlatım” (Becker, 2016:22) ve buna benzer yöntemlerden yararlanırlar. Fakat Becker’a göre toplumu anlatmak ne bu yöntemlerle sınırlıdır ne de yalnızca sosyal bilimcilerin işidir. Ona göre toplumu anlatmanın birçok yolu ve yöntemi vardır. Bunları açıklamak için çeşitli yollara başvurur. Örneğin; toplumu sanatsal anlamda temsil etme biçimlerini kurgu, drama, film, fotoğraflar olarak sınıflandırırken bilimsel temsil biçimlerini ise haritalar, tablolar, matematiksel modeller ve etnografya olarak sınıflandırır. Yaptığı bu sınıflandırma ile Becker, toplumsal gerçekliğin temsillerinin yansıtılmasıyla, toplumu anlatmanın da birçok biçimi olduğunu gösterir. Elbette bir fotoğrafın ya da kurguya dayalı edebiyat eserlerinin doğrudan toplumu anlatmak gibi bir amacı olmayabilir. Ancak bu eserler bize, özellikle de sosyolojik bakış açısına sahip sosyologlara toplum hakkında birçok bilgi sunar. Ayrıca bu bilginin nesnelliğini tartışan Becker, bu bilgilerin olgulardan oluştuğunu ve bu olguların kanıtlanmış, nesnel olgular olmadığını aksine onları üreten toplumların kabullerine dayanan olgular olduğunu iddia eder. Bu yüzden toplumla ilgili sunulan bilgiler, o toplumun kabul edilmiş ve benimsenmiş olgularını aynı zamanda bu olguların o toplum için geçerli sayılabilecek yorumlarını içeren bir şeydir.

Becker, kitapta bazı kavramların özellikle altını çizerek okurun bu kavramların anlamları üzerine düşünmelerini sağlar. “Temsil” kavramı bunlardan birisidir. Becker, “temsil” kavramını toplumu hem anlatanlar için hem de toplumu oluşturan insanları işaret edecek biçimde kullanır. Ona göre üreticiler ve kullanıcılar arasında bir işbölümü söz konusudur. Başka bir deyişle toplumsal gerçekliğin temsilini sunan üreticiler; toplumlardır, bu temsili çeşitli araç ve amaçlarla kullananlar ise; sosyolog, fotoğrafçı ve edebiyatçıdır. Bu hususun daha iyi anlaşılabilmesi için Becker birbirinden farklı iki örnek verir. Bunlardan ilki; sosyal bilimcilerin sıklıkla kullandığı istatistik verileri, tablo halinde sunma ve onları yorumlama işi; ikincisi ise “belgesel fotoğraf ismi verilen fotoğrafların bir galerinin duvarında, bir slayt gösterisinde ya da bir kitapta bir tür düzen içinde sunulması meselesidir” (Becker, 2016:58). Bu örneklerle istatistiksel bir çalışmayı anlamlı kılan onun başka bir veriyle karşılaştırılması neticesinde elde edilen sonuçtur. Bunu açıklarken nüfus sayım tablolarından da faydalanır. Belgesel fotoğrafçılığını açıklamak için ise Walker Evans’ın Amerikan Photographs adlı kitabından faydalanır. Bu örnekleri açıklarken belgesel fotoğrafçılığına dair teknik bilgiden de bahseden Becker, istatistiksel tabloların nasıl ki karşılaştırması yapılarak yorumlandığında anlamlı bir sonuç elde ediliyorsa belgesel fotoğrafçılığında da fotoğrafçının birden fazla eserinin dikkatle, özenle ve hatta sofistike bir biçimde incelenmesiyle anlamlı olacağını belirtiyor. Bu da ancak fotoğrafları okuyabildiğimiz, imgeleri yorumlayabildiğimiz ölçüde mümkün olabiliyor. Dolayısıyla bu bilinçli okuma eylemi, sıradan insanların fotoğraf sergilerinde hızlıca gezip altyazısı eklenmiş fotoğrafların sadece oradaki anlamına odaklanıp her fotoğrafa şaşırarak bakmasından farklıdır. Çünkü bilinçli okur her bir fotoğrafı altyazısı eklenmiş dahi olsa orada yazandan çok daha fazla şeyi görür ve uzun süre fotoğrafı inceler bu yüzden de bilinçli ve dikkatli bir okuma zaman alıcıdır. Bu iki örnek arasındaki farklılık ise Becker’in ifadesiyle “kullananlar” ile “üretenler” arasındaki iş bölümünden kaynaklanan bir farklılıktır. İstatistiksel analizde araştırmacı okuyucu için bütün verileri tablolara doğru bir biçimde sıralar ve çıkarımlarını yapar tablo okumayı öğrenen sosyal bilim öğrencileri için bu hiç de zor değildir. Çünkü satırda ya da sütunda yazanın neyi ifade ettiğini çok iyi bilirler. Ancak fotoğrafta bu durum söz konusu değildir. Orada sizin yorumlama gücünüz, sosyolojik bakış açınız ya da sanatsal bakış açınıza bağlı olarak fotoğrafa dair yorumunuz değişecektir. Dolayısıyla bir sanat eserinin birçok kişide farklı anlamları çağrıştırması ya da farklı okuma biçimleriyle değerlendirilmesi onun nihai bir yorumunun olmadığı ve sanatçının bunu okuyucunun anlam dünyasına bıraktığını gösterir. Ayrıca Becker, bir temsilin anlamının ortaya çıkarılabilmesi için onun yorumlanması gerektiğini vurguladığı gibi bu yorumlamanın nasıl yapılabileceğine dair bilgileri de okurlarıyla paylaşıyor. Örneğin toplumsal analiz yapmak isteyen bir kişi araştırma nesnesinin nelerden oluştuğu, hangi dönemi yansıttığı, toplumsal gerçekliğin ne ölçüde aktarıldığı gibi soruları cevaplayarak bu sorular içerisinden daha kolay bir yorumlama yapabileceğini gösteriyor.

İlerleyen sayfalarda Standartlaştırma ve Yenilik alt başlığında Becker, özellikle de sosyal bilimler dergilerinde yayımlanan makalelerin toplumun en standart temsillerinden birini sunduğunu, bunun sebebinin ise bu makalelerin çok uzun zamandır süregelen yazım tarzlarını benimsemiş olmaları ve bunun değişmesinin de neredeyse imkansız olduğunu düşünür.  Bu durumun üzerinde duran Becker, McGill’in dört farklı dergi okuru üzerinden yaptığı araştırmasını örnek vererek standartlaşmış durumların okuyuculara daha kısa bir bilgi sunduğu için kabul edildiğini belirtir. Ancak Becker metodolojik bir farklılaşmaya gidilmesini ve sosyal bilimlerde yenilik ve değişim için bu standartlaşmanın ortadan kalkması gerektiğini de vurgular.

Becker’in kendisinin de saha araştırmalarına dayanan çalışmaları vardır. Bu yüzden kitapta bu araştırmalarla ilgili gözlemlerini okurlarla paylaşarak onlara bir nevi yol gösterir. Çünkü toplumu çalışan araştırmacıların yaptığı alan araştırmaları genellikle belirledikleri sorunsal üzerinde ilerler. Sahada birçok veri toplasalar dahi o verilerden kendileri için önemli olan kısmını alır ve çalışmalarını özetlerler. Oysa Becker, bu özetleme durumunun her zaman kolay olmadığını hatta gereğinden fazla yapılan özetlemelerin araştırmacının çalışmasını destekleyemeyecek bir hale getirebileceğini belirtir ve bununla ilgili kendi tecrübelerinden örnekler verir. Yapılan ve yapılacak olan bu araştırmalar için önemli bir husus da araştırmanın ahlaki kurallar çerçevesinde gerçekleşmiş olmasıdır. Bu konuyu Becker, temsilin ahlakı adlı alt başlıkta değerlendirir. Bu değerlendirmeyi yaparken toplumu anlatmak için kullanılan temsillerin doğruluğunu da tartışır ve yanlış temsil sorununu  “toplumsal organizasyon” sorunu olarak görür (Becker, 2016:180). Buna ek olarak Becker, özellikle de toplumsal hayat hakkında yazanların kullandıkları kavramların çok titizlikle seçilmesi gerektiğini vurgular. Çünkü toplumsal analiz yaparken suçlayıcı, ötekileştirici ve aşağılayıcı kavramlardan kaçınmak gerekir bu noktada Goffman’ın tarafsız analitik terminolojisini kitabın ikinci bölümünde örneklerle destekleyerek bunun nasıl sağlanabileceğini gösterir. Becker, Örnekler başlıklı bu bölümde, birinci bölümde anlattığı daha çok metodolojik olan yazı dilinden biraz daha anlaşılır ve iddialarını destekleyen somut örneklere geçer. Burada Weber’in ideal tipler kavramının detaylı bir analizinden sonra ideal tip kavramının farklı birçok meseleyi anlaşılabilir kıldığını ve toplumu anlamak için de bu ve benzeri kavramlara başvurmanın toplum analistleri için büyük önem taşıdığını, onların işlerini kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olduğunu belirtir. Hatta ilginç bir şekilde sosyal bilimlerdeki bu tür kavramların matematiğin mantığında da var olduğunu (örneğin, matematiksel ideal tipler) bu yüzden de benzerlik gösterdiğini dolayısıyla birbirlerinden faydalanabileceklerini iddia eder.

İlk başta da belirtiğim üzere aynı zamanda bir fotoğrafçı olan Becker, fotoğrafa olan ilgisi ve toplumu anlatmanın ve anlamanın bir yolu olarak fotoğrafları gördüğünden dolayı kitabın on birinci alt başlığında görsel sosyoloji, belgesel fotoğrafçılık ve foto muhabirliği üzerinden hem bu kavramları açıklıyor hem de bunların bizlere toplumdan neler sunduklarını gösterir. Bu üç kavramın da farklı tarihleri ve kullanımları vardır. Ancak Becker’e göre bunların “her biri, tikel bir toplumsal bağlamla ilişkilidir ve yine her birine farklı anlamını veren de bu bağlamın kendisidir” (Becker, 2016:245). Dolayısıyla görsel sosyoloji, belgesel fotoğrafçılık ve foto muhabirliğinde kullanılan imgelerin bir anlam ifade etmesi için bağlamlara ihtiyaçları vardır. Bu bağlamların nasıl oluşturulacağını ise Dougles Harper’in berduşlar üzerine yaptığı sosyoloji çalışmasında çektiği fotoğraflara başvurarak açıklar.

Kitabın sonlarına doğru Becker, Jane Austen’ın ve Italo Calvino’nun romanları üzerinden edebi eserlerin de toplumsal analizler barındırdığını söyler. Elbette bunun en büyük sebeplerinden birisi edebiyatçıların iyi bir gözlemci ve iyi bir kurgu yeteneğine sahip olmalarıdır. Ancak her edebi eser toplumsal gerçekliği yansıtmayabilir. Örneğin Calvino’nun Görünmez Kentler kitabında bahsedilen kentler gerçek değil birer metafor olarak kullanılmıştır. Ancak Becker’a göre Calvino’nun kitabı kent hayatı hakkında önemli bilgiler sunar çünkü kentlerin tasviri çok detaylı yapılmıştır. Verdiği bu örnekle Becker, aynı zamanda kentbilimciler için önemli bir mesaj vermektedir. Genellikle kentbilimcilerin bir analiz yapmak için o kenti bir kategoriye girdirmeleri, hangi özelliklerinin baskın olduğunu ve kullanılan tüm kavramların gerçekliği yansıttığının farkında olmaları istenir. Oysa Becker, Calvino örneğiyle gerçekte var olmayan kentlerin bile kent yaşamı hakkında birçok bilgi verebileceğini göstererek kente dair bilgi edinmenin çeşitli yolları olabileceğini vurgular.

Sonuç

Genellikle sosyologlar, sosyolojik bakış açısına sahip olduklarını düşündükleri için toplumu gözlemleyerek toplumsal analiz yaparlar. Ancak Becker’a göre toplumu anlamak ve anlatmaya çalışmak bununla yeterli değildir. Bu yüzden Toplumu Anlatmak kitabında bunun yalnızca sosyal bilimcilerin işi olmadığını, fotoğrafların, filmlerin, romanların, tiyatro oyunlarının hatta matematiksel modellerin dahi toplumu anlatabileceğini iddia eder bu iddiasını da tutarlı bir şekilde örnekler vererek kanıtlar. Becker’ın örneklerden yararlanması her ne kadar konunun anlaşılması için bir kolaylık sağlasa da kitabın çok açık bir üslup kullanılarak yazıldığını ve rahat okunduğunu maalesef söyleyemeyiz. Ancak dikkatli ve özenli bir okuma süreci geçirirseniz Becker’in söylediklerini daha iyi anlayabilirsiniz. Ayrıca, kitap da toplum kavramı üzerine derinlemesine bir analiz yapılmamış, bu okuyucu tarafından eksiklik olarak görülebilecek bir husustur. Çünkü okur toplum üzerine düşüncelerinde yer almasını beklerken kitapta toplumun ne olduğundan ziyade sadece toplumu anlatmanın nasıl ve kaç farklı yolu olduğuna odaklanılmıştır.  Bu çerçevede düşündüğümüz zaman kitabın başlığının ve içerinin birebir uyumlu olduğunu söylemekte fayda var ancak “toplum” kavramının ne olduğu veya “toplum” kavramından ne anlaşıldığı üzerine ayrıca bir bölüm olması bence kitabı daha anlamlı ve anlaşılır kılmak için önemli bir faktör olacaktı. Her şeyden öte bu kitap sosyolojik düşüncenin nasıl oluşturulabileceğini ve toplumu anlatmak hakkında nasıl bilgi edinebileceği üzerine detaylı analizlerin yer almasından dolayı özellikle sosyoloji ve daha sonra bu konuya meraklı olan tüm okurlar için değerlendirilebilecek güzel bir kaynaktır. Bu yüzden de Becker’in bu çalışması, literatüre katkısı ve yeni bir bakış açısı kazandırması bakımından önemli bir yere sahiptir.

S. Becker, H. (2016). Toplumu Anlatmak. (Ş. Geniş, E. Arıcan, & M. Hazır, Çev.) Ankara: Heretik Yayınları.